Paylaş
Son iki haftada olan biten bile yürek sızlatmaya yetiyor:
- Soma’da köylü sabah kalkıyor; dozerler zeytinlikleri dümdüz etmiş, Kolin’in termik santralı için hukuksuzca bin tane ağaç kesilmiş. Köylüye cop, tekme ve kelepçe... Hastane yolunda kelepçeler hâlâ bileklerde; anahtarlar kayıp.
- Validebağ Korusu’nda sabaha karşı iş makineleri. Belediye savunmada: “Cami yapılmasını istemiyorlar.” Bildik dini ajitasyon. Hayır efendim, insanların karşı olduğu cami değil... Onlar yeşilin katline karşı. Siz de bal gibi biliyorsunuz.
- Bolu’da Abant İzzet Baysal Üniversitesi Gölköy Kampusu’nda ağaç kıyımının nedeni: Yol açmak. Rektörün laflar ezber: “Kestiğimiz kadar ağaç dikeceğiz.”
- Adana’da hastane bahçesinde şafak operasyonu: 60-70 yıllık çam ağaçları ek bina için kesiliyor. Hastanenin yakında 49 yıllığına kiraya verdiği arazisi var. “Yer yoktu madem, niye o araziyi kiraya verdiler?” diye sormayın, cevap belli: Para her daim doğadan değerli.
- Mezarlıklardaki ağaçlara da rahat yok. Esenyurt Fatih Mahallesi’nde ‘çevre düzenlemesi’ adı altında mezarlıkta ağaç kıyımı. Geçtiğimiz ay da Ulubey’de ‘mezarlık düzenlemesi’ denilerek ağaçlar kesilmişti.
*
Soma faciası sırasında sağcısı da solcusu da ‘vahşi kapitalizm’e verip veriştirdi.
Herkes biraz utanmıştı.
Ama tepkilerimiz sürdürülebilir değil; unutuveriyoruz.
Vahşi kapitalizmin ekolojik yıkımın en kaba halinin ortasında bile bundan kâr sağlama, dönüşü olmayan noktaya varana kadar gezegene zarar verme kapasitesini hafife alıyoruz.
İnsanlar hayatlarını kazanmak için insani ihtiyaçlarını görmezden gelen bir üretim, dağıtım ve tüketim sarmalında. Oyunu oynamak için herkesin takas edecek bir şeyi olması lazım; para ya da emek. İnsana yabancılaşmış ekonomi içinde ‘insani ihtiyaçlar’ için değil, piyasa değeri için tüketiliyor.
İnsani ihtiyaçların ilk sıralarına ‘doğa’yı koyun. Dünyanın ve Türkiye’nin içinde bulunduğu ve sıklıkla inkâr ettiği ‘ekolojik kriz’in nedeni bu düzen.
*
Köyü için, mahallesi için, deresi için, ağacı için, korusu için direnen çok ama Joel Kovel ‘Doğanın Düşmanı’ adlı kitabında şunu savunur:
Yasal düzenlemeler yapmak, orman ekosistemlerini korumaya ya da iklim değişikliğini önlemeye çalışmak siyasetin, yargının ya da farkındalığı yükselen insanların ilgisini çekse de olumsuz gidişatın önüne geçemeyecek. Yani, kapitalizmin hızla talan ettiği dünya reformlarla kurtulamayacak.
Kovel’a göre kurtuluş ekososyalist düzen.
‘Sosyalizm’ kavramı birçoklarının tüylerini diken diken etse de ekososyalizm Stalinizm gibi bir şey değil. Kaynakların yeniden tanımlanıp dağıtılmasını amaçlayan, cinsiyetçiliği, ırkçılığı ve sınıfçılığı dışlayan, doğayı yeniden denkleme oturtan bir teori.
Yeni de değil. Lakin özellikle son yıllarda üretim ve tüketim şekilleri nedeniyle içinde tıkılı kaldığımız, her gün iş cinayeti veya orman talanı haberi aldığımız şu koca şantiyede üzerine düşünebileceğimiz insani bir yanıt.
İnsan yararını öncelik haline getiren, gerçek ihtiyaçlara ve dengeli tüketime dayanan; iklimin ve doğanın korunmasını gözeterek yeni bir ekonomi kurulmasını hedefleyen bir öneri.
*
“Böyle bir düzen kurmak imkânsız” diyebilirsiniz. Romantik de bulabilirsiniz.
Ama şurası kesin ki bir çıkış bulmamız lazım.
Böyle giderse dünyanın koçanını çıkaracağız ve nihayetinde duvara toslayacağız.
Ama “Bizden sonra tufan” diyorsanız bilemem.
Paylaş