Paylaş
Bir yandan da toplumda hâkim zihniyet namuslu bir ‘kızın’ akşam vakti sokakta olmasını sorgulamıştı.
Yüksek perdeden konuşmalar arasında, Singh’in bir arkadaşı sakin ama vurucu sözleriyle meseleye noktayı koymuştu:
“Kanun suçluları cezalandırmalı, yoksa korkusuz olurlar. Ama bir canavarı toplumdan çekip aldığınızda toplum değişecek mi? Hayır. Bu toplumun insanlarının ve onların zihniyetlerinin değişmesi gerek.”
*
Peki biz Karaman istismarcısını toplumdan çekip aldık diye toplum değişecek mi?
Hayır.
Kızlarını ergenliğe adım atar atmaz evlendiren ebeveynlerin...
Kız öğrencilerin kıyafetlerine kafayı takan din öğretmenlerinin...
Okul binalarının cinsiyete göre ayrılmasını isteyen okul müdürlerinin...
İstismarcıları, tecavüzcüleri koruyan halkın...
Beraat isteyen savcıların...
‘Rıza’ arayan, kararları indirimlerle donatan hâkimlerin...
Doğası gereği şiddet ve istismar ürettiği üzerinde dünya genelinde fikir birliğine varılmış kapalı kurumların sorgulanmasına, eleştirilmesine izin vermeyen siyasetçilerin ve fikir önderlerinin...
Hepsinin ama hepsinin zihniyetinin değişmesi gerek.
Çünkü o zihniyet değişmeden toplumdan Karaman ‘canavarını’ çekip alsak da...
Dönüp topluma baktığınızda, binlercesinin yerli yerinde durduğunu görürüz.
*
Haftalardır çocuğu cinsel istismara uğramış annelerden posta kutuma e-postalar yağıyor.
Kimi, yıllardır adalet peşinde koşan...
Kimi, akıl sağlığını yitirme noktasına gelmiş...
Kimi, bir kişinin bile desteği olmadan yaşam savaşı veren anneler.
Çocuklarını korumak için her anne kendini ne kadar paralarsa onlar da öyle paralamışlar. Ama niyeyse, iyi birer anne olduklarını ispatlamak istercesine cümleler sarf ediyorlar. Çünkü olaydan sonra toplum onlara “Senin yüzünden. Sen çocuğunu koruyamadın” mesajı vermiş.
Anlatırken döne döne aynı detayları tekrarlıyorlar. Oralara takılmış, oralarda kalmışlar.
Hayır, bunlar istismarın detayları değil. Bunlar ihmallere, yargı sürecindeki haksızlıklara, adaletsizliklere, alamadıkları destek hizmetlerine dair detaylar.
Bu annelere saygı duymamak mümkün değil.
İnsanın kolaylıkla ‘kurban’ rolüne bürünüp içine kapanabileceği bir süreçte onlar tükenen enerjilerinden ne kaldıysa toplayıp yürüttükleri adalet mücadelesinin peşini bırakmamışlar.
Pek çoğunun avukatı yok. Avukata verecek parası da yok. Davalara atanan avukatlar pasif kaldıkları için iş başa düşmüş. İlkokul mezunu anneler bu süreçte bir hukukçuyu neredeyse aratmayacak kadar bilgi sahibi olmuşlar. Mecburen.
“Çocuğum adalete inanmıyor” derken artık kendilerini unutmuş, çocuklarının büyük bir güvensizlikle hayata adım atmalarını dert edinmişler.
Bir toplumda güven yitirilirse o toplum hastalanır ve çöker.
Biz epey hastalandık. Ve hastalık endişe veren boyutlara ulaştı.
Virüs, yaygın zihniyet.
Ve zihniyet değiştirilmeden iyileşmek de mümkün olmayacak.
*
Zihniyeti değiştirmek bu ülkeyi yönetenlerin görevi.
Ama buna niyet etmeleri gerek.
Onu bunu savunmayı bırakıp...
Çocuğundan ebeveynine, savcısından hâkimine herkesi eğitmek devletin görevi. Kurumları denetlemek devletin görevi.
Mağdurlara destek hizmetleri vermek devletin görevi.
Yasaları düzeltmek devletin görevi. En basitinden erken evliliğe izin veren yasa maddesini kaldırmalılar. Kaç yıl oldu, niye mevzuat uluslararası sözleşmelere uygun hale getirilmiyor?
Niye, niye, niye?
‘Siyasi istismara izin vermeyiz’ gibi ilgisiz savunmaları bırakıp derhal harekete geçmeliler.
Zira, bu haliyle Türkiye toplumu, kız çocuklarını diri diri gömen cahiliye devri toplumundan çok da farklı sayılmaz.
Her çocuğun onurlu, sağlıklı, barış ve güven ortamında yetişmesini sağlayamayan bir devletin herhangi bir başarısından söz etmek mümkün olur mu?
Çocuklarımız için ayağa kalkmayacaksak, ne için ayağa kalkacağız?
Paylaş