Paylaş
Geçtiğimiz hafta bu sayede, dünyanın en itibarlı sanat koleksiyoncularından Uli Sigg’i dinleme fırsatını elde ettim.
Hikayesi ilginç.
* * *
1970’lerin sonunda, açık kapı politikasını başlatan Çin’e işadamı olarak gidiyor.
Çin gerçeğinin çok dar bir dilimini görmesine izin veriliyor; gözler sürekli üzerinde; bir dakika bile yalnız kalamıyor.
“Nasıl yaparım da Çin gerçeğine nüfuz ederim” diye düşünürken, Çinli çağdaş sanatçıların eserlerini toplamaya başlıyor.
Sonra fark ediyor ki, gelişigüzel satın alma dışında, hiç kimse bunları toplamıyor.
Alemin en büyük kültüründe yaşayan bu sanatçıların yaptıklarıyla
İlgilenen olmamasını tuhaf buluyor; bu durumu, Paris’e gidip empresyonist resim görmemeye benzetiyor.
Sigg şahsi zevkini boş verip koleksiyonu adeta bir kurum gözüyle oluşturmaya başlıyor.
Çin toplumunun 30 yılda yaşadıklarını anlatan koleksiyonunda bugün 2200 dolayında eser var.
* * *
Batılı koleksiyonlarda genelde başyapıtlar inci kolyenin taneleri gibi yan yana dizilirken, bu koleksiyon daha çok bir örümcek ağını andırıyor. Koleksiyonda, ikincil diye nitelendirilebilecek sanatçıların eserleri de yer alıyor.
Çünkü Sigg “Çin gerçekliğinin ancak bu şekilde doğru yansıtılabileceğine” inanıyor.
Dünyada bu tarz bir koleksiyon daha olmadığı için Sigg, halkına mal etmek için onu Çin’e geri götürmeye karar veriyor.
140 milyon dolar değerindeki koleksiyonu, Hong Kong’da 1 milyar dolara yapılan halk müzesine bağışlıyor.
Neden Şangay ya da Pekin değil de Hong Kong?
“Çünkü” diyor Sigg, “Hong Kong Çin’dir ve Çin’deki sansür ortamı orada yok.” Çin’deki müzelerde dönen sahtecilik de Sigg’in Hong Kong’u seçme kararında etkili oluyor.
* * *
Çinli çağdaş sanatçıların eserleri 80’lerde birkaç yüz dolara satılırken, fiyatlar 90’larda birkaç bin dolara, 2000’lerde ise milyon dolarlara kadar çıkıyor.
Fakat şimdilerde bir yaratıcılık sıkıntısı var.
Bunun nedeni de şu: 80’ler ve 90’ların başında sanatçılar çok baskıcı bir ortamda üretiyor; eserlerini ancak gizli şekilde sergileyebiliyorlardı. 90’ların sonunda çağdaş sanat yeraltından çıktı, galeriler açıldı. Sanatçılar zenginleşip sokaktan koptukça yaratıcılıkları olumsuz yönde etkilendi.
Şimdilerde temalar daha çok gündelik hayata, şehirleşmeye, kimliğe dair.
* * *
Kendini koleksiyoncudan çok bir araştırmacı olarak gören Sigg “yıllardır özenle biriktirdiği eserlerden ayrılmanın onu nasıl hissettirdiğini” şöyle özetliyor:
“Müzenin açılmasına 5 yıl var. Eserler daha 5 yıl benimle. Bu bir teselli.”
Klasik müzikle tanışın
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası (CSO) 2007’den beri Doğuş sponsorluğunda Türkiye’yi dolaşıp halkı klasik müzikle tanıştırıyor, tanışıkları buluşturuyor.
Daha önceden Karadeniz ve İç Anadolu’yu turlayan CSO, bu aralar Ege’de. Yarın Aydın’da; cumartesi günkü İdil Biret’li final konseri ise Muğla Üniversitesi’nde.
Kaçırmayın.
Paylaş