Paylaş
Arka plana diyecek yok, kameraman işi biliyor da kameranın önündekilerin vay haline! Hava eksi derecelerde seyrediyor, ayaz soldan soldan vuruyor. Ben elde olmaksızın, partiyle ilgili iki güzel laf etmem için mikrofonu uzatan Ece Sükan’a yayında “Aman da donduk, kamerayı kurmuşsunuz buraya, olacak iş mi, parti bu gece olunca Oscar’ların kırmızı halısını da kaçırdık” gibi memnuniyetsiz cümleler kuruyorum. Neyse ki Mehmet Y. Yılmaz iyi polislik yapıyor ve güzel cümleleri o sarf ediyor.
Maalesef sevgili okur, ben bir acıkınca, bir de üşüyünce meymenetsizleşiyorum, ağzımdan çıkanı kulağım duymuyor. ıki dakika yapıştır dizlerini birbirine şikayet etme dur, değil mi? Esas merak ettiğim o balkonda gecenin yarısını geçiren Ece Sükan’ın zatürre olup olmayacağı.
GİYOTİN MUHABBETİ
Balkondan içeriye ışınlanma esnasında, manzaraya nazır diğer köşede Hello’nun yayın yönetmeni Erdem Kırım engin giyotin bilgisini Milliyet yazarı Güneri Cıvaoğlu ve Milliyet Genel Yayın Yönetmeni Tayfun Devecioğlu’yla paylaşıyor. Merakla dinliyorlar; aslında giyotinin bıçağı ilk başta dümdüzmüş, sonra daha temiz ölüm olsun diye açı vermişler, falan filan. Erdem sallıyor mu bilmiyorum ama tez vakitte araştıracağım.
ıçeride parti yıkılıyor. Kalabalıktan yürümek ne mümkün. Kediler gibi bir kalorifer bulup yapışıyoruz, garsonların dolaştırdığı şampanyaları teker teker yuvarlıyoruz. “şeytan gelmiş şeytan!” diyorlar; Anna Wintour’u kast ediyorlar. Wintour içeri giriyor, Vogue Türkiye’nin yayın yönetmeni Seda Domaniç’le selamlaşıyor, birkaç dakika içinde vınlıyor. “Partilere işte böyle katılınır” diyoruz.
Hüseyin Çağlayan orada, babası orada, Roberto Cavalli orada, daha buraya isimlerini sığdıramayacağım ve gözden kaçırdığım kimler kimler...
DAHA DA ÇORAPSIZ ÇIKMAM!
Kıyafetler tam seyirlik. Muhteşem olanlar da var, sirk maymunu gibi dolaşanlar da.
Seda Domaniç; Hakan Yıldırım’dan kırmızı, seksi bir elbise giyiyor. Üç günlük organizasyon sırasında hep farklı farklı Türk tasarımcıların tasarımlarını giyiyor, iyi yapıyor.
Crillon’daki Vogue partisine gece boyunca 900 kişi girip çıkıyor. Biz şehirde geç bir yemek yemek üzere dışarı çıkarken insanlar ellerinde parti davetiyeleriyle upuzun kuyrukta bekliyor. Yani davetiyeniz olsa bile Paris Moda Haftası’nın geleneksel Vogue partisine girmeniz kolay değil. ıçeriden birileri çıktıkça sırada bekleyen diğer konukları alıyorlar çünkü.
Bu gecenin benim için en fazla iz bırakan yanlarından biri kışın sokağa çorapsız çıkma deneyimim oldu. Malum, bazı elbiselerin altına çorap giyilmiyor ve kadınlar bunu hep yapıyor. Güzel görünme uğruna ben de bu kez yaptım, test ettim, onaylamadım.
Yok kardeş, hiç bana göre değil. Bırakalım başkaları güzel görünsün, biz bakmakla yetinelim.
Hüseyin Çağlayan’ın Amerika’sı
“Hüseyin Çağlayan çok iyi bir insan” diyor organizasyonu yapan bernaylafem’den şebnem. Türkiye’den gelen konuklar için Paris Moda Haftası kapsamındaki defilesinde 80 sandalye ayırmış. Bu görülür şey değil, kimse yapmaz.
Defile mekanı şahane. Couvent des Cordeliers’de akıllıca bir oturma düzeni yapmışlar. Öyle ki herkes en önde oturuyor gibi. “Paltonun ucunu, entarinin kenarını göremedim” yok.
Yerini alıp moda yazarları gibi işin ritüelini yerine getirmek üzere bloknotuna not alan Serdar Turgut’u takdir ediyor ve izlenimlerini bekliyoruz.
Defile öncesi 15-20 dakika mekanda otoban gürültüsü yankılanıyor, defile “Vög” sözcüğünü Türkçemize kazandıran Hüseyin Çağlayan’ın hoparlörden yankılanan konuşmasıyla açılıyor. Çağlayan konuşmasında, kısa süre önce hayatını kaybeden tasarımcı Alexander McQueen’e övgülerini sunuyor.
Çağlayan’ın yine rafine, sade kalıpları dikkat çekiyor, kruvaze ceketler bu tarzın da becerildiğinde iyi resim vereceğini gösteriyor. Vatkalı saten bluzlar Sue Ellen’ı hatırlara getiriyor.
Durmadan müzik de değişiyor, tarzlar da... Tasarımcının kafası epey karışıktı herhalde diye düşünürken öğreniyoruz ki koleksiyon Amerika’nın farklı bölgelerini anlatıyor. Yani bir nevi çok kültürlülüğü. Ha şunu baştan bileydik.
Paylaş