Biz İstanbul sokaklarında koşamazken New York’lu yalın ayak bile koşuyor
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Geçenlerde Cihangir’de sokakta spor amaçlı koşan iki kişi görünce hemen Twitter’a “Hani Türkiye’de sokakta koşulmuyordu?” yazdım. Tabii klasik cevaplar gecikmedi: “Sen Türkiye’yi Cihangir’den ibaret mi sandın?”
Hayır, sanmadım.
18 yaşıma kadar ızmir’de sokaklarda koştum. Sokaklarda tek de değildim. Ha evet, unutmuşum, Türkiye İzmir’den de ibaret değil.
Hangi ülkeye, hangi şehre giderseniz gidin, koşabildiğiniz sokakları da vardır, koşamadığınız sokakları da... Kendinize bir güzergah belirler, koşarsınız.
Yani adamı, yürüyecek alan bile bulamadığı ıstiklal’de koşmak zorlar belki ama Cihangir’de koşabiliyordur neticede.
Neyse, biz henüz sokakta koşma aşamasına bile gelememişken New York’un sakinleri sokakta yalın ayak koşmaya başladı.
Yakın arkadaşım Deniz New York’ta yaşıyor ve ayurveda diyeti olsun, bilmemne yogası olsun mütemadiyen türlü enteresan eğilimi tecrübe ediyor. En son, Manhattan’da çıplak ayakla koşma macerasını anlattı.
New York Times’da sağlıklı hayat tarzıyla ilgili yazan Brian Fidelman, Deniz’in arkadaşı. Geçtiğimiz günlerde Brian New York sokaklarında gece koşusuna çıkmak istiyor ve Deniz’e “Birlikte koşalım” diyor.
12. Cadde’nin batısından yola çıkıyorlar, Village’daki kafelerin ve restoranların önünden geçerek Hudson’a kıvrılıyorlar. Parktan geçip suyun kenarından bir 300 metre daha koşuyorlar. Bu arada Fidelman’ın yazdığı gibi “Görüşmeyeli olup biteni paylaşıyor, neden koştuklarıyla ilgili konuşuyor ve bundan her zaman da hoşlanmadıklarını, kendilerini motive etmenin bir yolunu bulduklarını itiraf ediyorlar.”
Dönüş yolunda hafifliyorlar; Deniz ayakkabı ve çoraplardan kurtulup yalın ayak koşmayı teklif ediyor. (Brian dünden razı; zaten kısa süre önce, en çok satan kitaplardan “Born to Run”ın yazarı Christopher McDougall’la birlikte parkta yalın ayak koşmuştu.) Az yol da değil, 11. Cadde’ye kadar yalın ayak koşuyorlar. “E nasıldı?” diye sorduğumda Deniz heyecanlanıyor, derin bir iç çekiyor. Abarttığını düşünüyorum, o konuşuyor: “ıçini tuhaf bir özgürlük hissi kaplıyor. Kafan, bütün gece içmişsin gibi iyi oluyor.”
Ayakkabılarıyla koşarken ağırbaşlı diyaloglara giren Deniz ve Brian, ayakkabıları attıktan sonra yol boyunca kahkahalar atıyor, şarkılar söylüyor. Görenler tabii ki bön bön bakıyor.
New York’un soğuğu da soğuktur hani. Yani, şu günlerde şehrin sokaklarında biri yalın ayak koşuyorsa hakikaten ya sarhoştur ya da sarhoş olduğunu sanıyordur. Deniz’e inanıyorum; galiba insan beklenmedik bir yerde ayakkabıları fırlatıp koşmaya başlayınca içinden bir çocuk çıkıyor; içmeden sarhoş olabiliyor.
Bir gece Taksim’e içmeye gitmek yerine sahile inip yalın ayak koşmaya var mısınız?
Ne kadar pahalı o kadar zararlı
* Son yıllarda yalın ayak koşma heveslilerinin sayısı arttı. Ayakkabı üreticileri eğilimi sezip uyanıklık etti, daha basit modeller çıkardı. Birkaç yıl önce Nike, önemli birkaç antrenörden fikir aldı. Ortak söylem şuydu: “Daha çok ayakkabı istemiyoruz, daha az ayakkabı istiyoruz, hatta belki de hiç ayakkabı istemiyoruz. Bize çıplak ayak verin.” Nike, “yokmuş gibi duran” koşu ayakkabısı Nike Free’yi üretti. New Balance, Newton, Ecco ve Terra Plana’nın (tabanı 3 milimetre) koşu ve yürüyüşe uygun minimalist modelleri var. Christopher McDougall gibilerinin favorisi ise biraz parmaklı çorapları andıran Vibram FiveFingers.
* Koşu ayakkabılarının yaralanmalara ve sakatlığa neden olduğuna dair birçok araştırma var. şöyle deniyor: “Tombul ve yumuşak koltuklar poponuza ve sırtınıza ne yapıyorsa, modern spor ayakkabıları da ayaklarınıza onu yapıyor.”
* “Spor ayakkabıları ilaç olsaydı çoktan piyasadan toplatılmıştı” diyen McDougall’ın tavsiyesi çok önemli: “Size en iyi diye sunulan spor ayakkabılar aslında en kötüleri. Pahalı spor ayakkabılar ayağa fazla destek verdiği için bunlarla koşarken yaralanma olasılığınız yüzde 123. ınsanoğlu ayakkabısız koşacak şekilde tasarlanmış.”