Bizim öğrenmemiz gereken başlıca şeylerden biri kültürümüzü bugüne taşımak, modernize edilmiş ürünlerini piyasaya çıkarmak ve tüm dünyaya pazarlamak.
Bunu ne tasarımda ne de müzikte adamakıllı beceriyoruz. Hep klişeler etrafında dönüp duruyoruz. Adamlar Avrupa’da, ABD’de bunun âlâsını yapıyor. Ki malzeme bizde gırla. Bir yapsak, bir yapabilsek, bir becerebilsek... Ariana Delawari adlı bir kadını dinlemeye başladım. Afgan asıllı bir Amerikalı kendileri. Bakınız hikayesi... Delawari, Hollywood’da yaşıyor. Afgan asıllı ailesi de öyle. 1980’lerdeki Sovyet istilasından kaçıp ABD’ye yerleşmişler. Savaştan sonra kalkınma çabaları kapsamında 2002’de ailesi Afganistan’a dönüyor, Delawari de aynı yıl ilk kez vatan toprağına adım atıyor, o günden beri yaşamını ABD’de sürdürse de arada Afganistan’a gidip geliyor. 2007 şubatında Kabul’deki annesinden bir telefon geliyor. Annesi, Taliban’ın yeniden güç kazanmakta olduğunu haber veriyor. Delawari bu telefonu bir mesaj olarak alıyor; “Gidip Afganistan’da bir albüm kaydettim kaydettim, bundan sonra mümkün olmayabilir” diye düşünüyor. Üç ay sonra Delawari ile grup elemanları Max Guirand ve Paloma Udovic, Kabul’e varıyor. Delawari’nin ailesinin evinde, iki koruma eşliğinde albümlerini kaydediyorlar. ABD’de stüdyo mu yok diyeceksiniz... Var ama buradaki müzisyenleri ve enstrümanları bulmak zor. Albüme Afgan üstatlar da katkıda bulunuyor. Biri tabla çalıyor, biri rebap; 88 yaşındaki dilruba çalgıcısı ise bu enstrümanın dünya üzerinde kalan son ustası. Taliban yönetimi müziğe yasak getirdiği için bu müzisyenler vaktiyle enstrümanlarını parçalara ayırıp saklamışlar. Delawari’yle grubu, burada birçok teknik aksaklığa ve yetersizliğe rağmen kayıtları tamamlıyor, sonra Los Angeles’taki stüdyoda kayıtların son rötuşlarını yapıyorlar.
KLİP YÖNETMENİ DAVID LYNCH
Albümü bir yerden bir şekilde edinip dinlemenizi şiddetle tavsiye ederim. Zamansız denir ya, öyle bir şey. 10 yıl önce dinleseydiniz de olurdu, 10 yıl sonra dinleseniz de olur. ınsanın köklerini yeni dünyaya uyarlayarak ne kadar özgün işler yapabileceğinin kanıtı bu albüm. Taliban’ın yeniden yükselişe geçme ihtimaline karşı Delawari’nin öfkesi albüme nüfuz etmiş. Afganistan’ın geçmişe zincirli kalmak yerine özgürce geleceğe yürüyebileceği mesajını iletiyor. Bu noktada devreye ünlü yönetmen David Lynch giriyor. Etrafı yetenekle çevrili Lynch’in çemberindekilerden biri de Delawari. Bir gece birlikte takılırken Lynch, Delawari’ye “Albümünü ben çıkarmalıyım” diyor, Delawari’nin cevabı “Neden bir şarkı yapmıyorsun?” oluyor. Yine stüdyoya giriyorlar, birlikte “Suspend Me” adlı şarkıyı yapıyorlar. Lynch, “Lion of Panjshir” adlı albümün dağıtımını da üstleniyor. Fakat işin en güzel kısmı, Lynch’in bir klibe de imza atması oluyor. David Lynch’in elinden, gözünden çıkma bir klip, şahane değil mi? Lynch’in filmlerindeki tarzı ve temaları Delawari için çektiği klipte de karşımıza çıkıyor. “ıkiz Tepeler”deki Black Lodge’u düşünün, “Mulholland Çıkmazı”ndaki Club Silencio’yu düşünün... Lynch, Delawari’nin elinden tutuyor çünkü onun yaşamını sürdürdüğü Hollywood ve köklerinin bulunduğu Afganistan’daki hayatından duyguları ve düşünceleri müziğine iyi aktardığını, eskiyle modernin iç içe geçtiği harika şarkılar yaptığını düşünüyor. Gavurland’de David Lynch gibileri klip çekiyor, bizde ise klipler dökülüyor. Hep benzer şeyler, kırmızı kadife koltuklar vs... Her şeyde olduğu gibi bu alanda da yaratıcılık yok denecek kadar az. Taklit bol. ılle çok paralar da dökmek gerekmiyor klibe. Yeter ki iyi fikirler bulunsun. Ve ayrıca, biz bir gün Nuri Bilge’nin ya da Zeki Demirkubuz’un elinden çıkma bir klip görecek miyiz? Yoksa tenezzül bile etmezler, küçümserler mi?
Bir konser tavsiyesi
80’lerden bu yana kesintisiz biçimde Berlin’in yeraltı müzik sahnesinin öncüleri arasında yer alan Gudrun Gut, önümüzdeki cuma AOW Productions ve Goethe Enstitüsü işbirliğiyle Babylon’da. Gudrun Gut’un müziği için uygun tür adı: “Tamamen kişisel”. Yanında birçok türün adını anabilirsiniz de: Minimal techno, dub, funk, new wave, trip-hop, hatta polka veya tango... Formüllerin dışında kalırken ahenkli tınlayan, deneylere soyunurken kulak dostu kalabilen bir müzikal atmosfer söz konusu. Dumanlı vokaller, bilhassa şehir hayatını kapsayan bir ses çeşitliliği (Solunum cihazı, kıkırdamalar, parçanın duygusuna hizmet eden her şey), disko kurallarına yüz vermeyen bir elektronik sound... Gut, ıstanbul’da kendi parçaları ve başka sanatçıların işlerinden ‘cut-up’lar, video çalışmaları ve canlı vokallerden oluşan bir performans sunacak. Kaçırmayın.