Paylaş
Çığlıklar atıyor, bağırıyor, öfke nöbeti geçiriyorlardı.
ABD’li Albay Chris Hughes silaha sarılmak yerine başka bir yol izledi.
Namlusu yere bakar halde silahını başının üstüne kaldırarak, birliğine “Çömel!” emrini verdi.
Askerler iri sırt çantaları ve ellerinde silahları, güçlükle yere çömeldi.
Hughes talimatlarını, “Herkes gülümsesin, kasık durmayın, rahatlayın” diye sürdürdü.
Manzaraya bakan öfkeli halk şaşırdı, sustu, sokakta tamamen sessizlik hâkim oldu.
Birkaç dakika içinde de insanlar evlerine dağıldı.
Hughes’unkine bilgelik diyorlar.
Bizim buralarda, sevdalısı oldukları bir sinema salonunun rant kurbanı olup hafızalardan silinişine tepki göstermek için bir hafta önce bir araya gelen topluluğa polis en klasik ve en kolay yolla “müdahale etti”.
Tazyikli su ve biber gazı.
Buna da zorbalık diyorlar.
Bizde bu zorbalığa o kadar sık başvurulur oldu ki, biber gazını temel gıdalarımızdan sayabiliriz.
Oysa yürüyüş yapmak bir şiddet gösterisi değil, barışçıl direniş.
Ki bizim otoriteler bile şiddete şiddetle karşılık vermenin işe yaramadığını anladı artık.
Anladı ki barış sürecine girdi, akil adamları topladı, bu savaş ya bitecek ya bitecek dedi.
Lakin aynı otoritenin polisi, en ilkel yöntemle insanları baskılamayı sürdürüyor.
20’nci yüzyıl bitti.
Devletin insanlara ne yapılacağını dikte ettiği zamanlar geçti.
Bu yüzyılda tabandakilerin gücü ortaya çıktı.
İnsanlar değişim yapmak için yüzlerce, binlerce mil ötedeki insanlarla bir araya gelir, buluşur oldu.
Böyle bir zamanda, devletler, otoriteler her zamankinden daha bilge olmak zorunda.
Şiddet gösterisinde bulunmak, insani olmaması bir yana, etkili de değil.
Polis biber gazıyla anlık savuşturma yapıyor. O insanların ve o insanları destekleyenlerin iyice bilenmesine neden oluyor, öfkelerini besliyor.
Ve polis, asker istediği kadar güç kullansın...
Pasif direnişin insanlara zafer kazandırdığına dair örnekler de çok.
Filistin sınırındaki Budrus adlı köy mesela, 2004’te yok olma tehlikesi ile karşı karşıyaydı.
İsrail bölgeyi ayıran bir duvar inşa edecek ve bu duvarın bir bölümü de köyden geçecekti.
Halk topraklarının yüzde 40’ını ve Batı Şeria’nın gerisine serbest ulaşımı kaybedecekti, etrafları sarılı olacaktı.
Buna engel olmak için barışçıl bir direniş kampanyası başlattılar.
Kadın, erkek, çoluk çocuk yürüyüşlere başladılar.
İsrail, kalabalığı dağıtmak için sınır polisini yolladı. Gerekli her türlü gücü kullanmalarına izin verildi.
Kurşun yağmuru gecikmedi.
Lakin yürüyüş yapanlar korkup geri çekilmedi.
10 ay süren pasif direnişten sonra Budrus halkı kazandı.
İsrail hükümeti duvar hattını uluslararası kabul görmüş sınır çizgisi olan yeşil hatta taşımaya ikna oldu.
Yani...
Ortada bir direniş varsa...
Biber gazıyla, tazyikli suyla falan önüne geçemezsiniz.
Ağlayan çocuğu tokatlarsanız o çocuk daha çok ağlar, hep ağlar, sizin de başınız ağrır.
Emek’e yürüyenleri biber gazına boğdunuz.
E, n’oldu?
Dün yine yürüdüler.
Aynı hesap.
Paylaş