Paylaş
O yüzden bir de şu açıdan bakalım...
Tercihlerimizle sorumlusu olduğumuz iklim değişikliği en basitinden kuraklık yaratıyor, verim azalıyor, gıda fiyatları yükseliyor.
2008’den beri yaşanan gıda kriziyle gıda fiyatları öyle arttı ki dünya çapında 50 milyon kişi yoksulluk sınırının altına indi.
Somali, Etiyopya ve Kenya’da yüzbinlerce çocuk öldü.
Türkiye’de 2010’da son 30 yılın en kurak dönemi yaşandı.
İklim değişikliğinin önünü kesmezsek kuraklıkla beraber 2050’de gıda fiyatlarında artış yüzde 80’lere dayanacak.
Türkiye’de Ege, Akdeniz, Güneydoğu ve Orta Anadolu’da yağışlar azalıp ısı artınca çiftçi geçim kaynağı bulma konusunda iyiden iyiye zorlanacak.
Gelirinin büyük kısmını karnını doyurmaya harcayan daha çok insan yoksullaşacak, aç kalacak, açlıktan ölecek.
İnsanlık tarihinde ilk kez insan, kendinden sonra geleceklere böylesine riskli bir çevre ve yapı bırakıyor.
Bu, kuşaklar arası eşitlik ve adalet anlamında çok ciddi bir sorun.
*
“Buzullar eriyormuş. Bana ne kutup ayısından” diyenler...
Bakın, buzullar eriyince deniz seviyeleri yükseliyor.
Evet bu sayede bir gemi Kuzey Hattı’nı kullanarak Güney Kore’den Hollanda’ya daha hızlı yük taşıyor belki ama...
Su seviyeleri Bangladeş’te de yaşamı tehdit ediyor.
Böyle giderse okyanus kıyısındaki ülkelerde, ada ülkelerinde, deniz kenarındaki tüm yaşam alanlarında insanlar ölüm kalım savaşı verecek.
Akdeniz ve Karadeniz’de deniz seviyesi son 100 yılda 12 santimetre yükseldi. El oğlunu takmıyorsak, memleketlimizi bekleyen tehlikeyi düşünelim.
Ki bu toplulukların büyük çoğunluğu enerji kullanımı ve ekonomik faaliyet anlamında iklim değişikliğine en az katkı sağlayan insanlardan oluşuyor.
Sorumsuzluğun ceremesini en az sorumlu olanlar çekiyor.
Sosyal adaletsizliğe gelin!
*
Aşırı bir iklim olayı olduğunda altyapısı güçlü ülkede gündelik hayat aksamayabiliyor.
Olan, altyapısı zayıf ülkeye oluyor.
İsviçre’de su taşkını öngörüldüğünde iki saat içinde nehrin etrafı boşaltılıyor, bariyerler yükseliyor ve çiziksiz atlatılıyor.
Aynı hafta Türkiye’de sel oluyor, insanlar evlerinde ölüyor.
*
Peki çözüm ne?
Türkiye için çözüm, vakit kaybetmeden iklim değişikliğini körükleyen kömür, petrol, doğalgaz ve madenlere bağımlılığı azalmış, kaynak ve enerji verimliliği yüksek ekonomik kalkınma modeline geçmek.
Hiçbir şey olmasa, cebimize kalacak parayı düşünelim.
Enerji ithalatına yılda 30 milyar dolar harcıyoruz!
Petrol fiyatlarında 10 dolarlık artış bize yılda fazladan 5 milyar dolara mal oluyor!
Öte yandan, rüzgâr enerjisi potansiyelimizin sadece 40’ta birini kullanıyoruz. Komik.
Güneşe hiç girmiyorum bile.
Yenilenebilir enerjiye yönelimi hızlandırdığımızda hem dışa bağımlılığımız azalacak hem enerji maliyetlerimiz düşecek hem de ekonomimiz petrol fiyatlarındaki dalgalanmadan korunacak.
*
İklimden fazlasıyla etkilenen ve iklim değişikliğine katkı yapan bir ülke olarak bu konu siyaset üstü önceliklerimiz arasında yer almak ve devlet politikası olmak zorunda.
Lamı cimi yok.
(Not: Bu yazıyı IPCC İklim Değişikliğine Adaptasyon Grubu ana yazarlarından Dr. Barış Karapınar’ın verdiği bilgilerden yola çıkarak yazdım.)
Paylaş