Mülkiye, bir müşteriye PKK’ya götüreceğinden habersiz kitap sattığı için, ‘Zeynep’ kod adı ile illegal örgüte yardım yataklık yapmakla suçlandı ve 2 yıl 1 ay hapis cezası aldı.
Eğer cezası ertelenmezse 19 Mayıs’ta 6 aylık olacak bebekleriyle cezaevinin yolunu tutacak.
*
Bu ‘Zeynep’ kod adı nereden çıktı derseniz...
Mülkiye’ye ailesi ve arkadaşları Zeynep diyor.
Nedenini anlamak için bandı en başa sarmak gerek.
1982 yılında Batman’ın Sason ilçesinin Kelhasan köyünde doğduğundan geldi belki de tüm bunlar başına.
Mülkiye Demir Kılınç Mezopotamya Kültür Merkezi’nde çalışıyor, kafeterya ve kitap satışıyla ilgileniyor.
Bir gün Erhan adında bir müşteri geliyor, Mülkiye’den Elif Şafak, Nâzım Hikmet, Turgenyev gibi yazarların kitaplarını alıyor.
Aradığı kitaplardan bazıları tükendiği için, geldiğinde arasın diye Mülkiye’ye telefonunu bırakıyor.
Kitaplar gelince Mülkiye arıyor, Erhan gelip kitapları satın alıyor ve gidiyor.
*
16 Kasım’da Mülkiye bir arkadaşıyla buluşmak üzere dışarı çıktığında gözaltına alınıyor.
Ertesi gün nikâhı var ama o 4 gün boyunca sorgulanıyor.
Tam kafa dinlemelik, küçük pansiyonları olan, iskeleden denize girilen bir koy burası.
Elleri buraya da uzanmasın, burayı da mahvetmesinler diye korkudan nefesimizi tuttuğumuz bir yer.
Gelen son haberlere göre, talan Selimiye’ye kadar ulaştı.
******
Selimiye kapalı bir körfez olduğu için korunmaya muhtaç bir deniz ve altyapısı yok.
Üst düzey yetkililer üç baraj daha yapılacağından söz ediyorlar.
İki şehir ötedeki Düzce’den isale hattı denilen kanalla su getirmekten bahsediyorlar. Kuraklık var diye ikinci hattı da yapacaklarını söylüyorlar.
Kuraklık hızla bütün Türkiye’yi etkilediği için o isale hattının da, barajların da suyla dolmayacağını biliyoruz.
Havayla mı dolacak bu kanallar?
*
Madem İstanbul’a suyun yetmediğini kabul ediyorlar...
Niye İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin su şirketi Hamidiye’nin sularını 45 ülkeye satıyorlar?
Bizimkisi gibi kimi yatırımları ÇED raporlarından muaf tutan, betonu yeşile yeğleyen ülkelere ‘ilkel’ gözüyle bakılıyor.
“Kalkınma” sevdalıları çevre katlini rasyonalize etmek için insanlığa fayda sağladıklarını öne sürerken...
Kuşlar, nehirler, ormanlar yok oldukça su yüzüne çıkan sorunların insanlığın sonunu hazırladığını bas bas bağıran çevrecilerin söylediklerini anlayamayacak kadar sığlar.
Ya da anlıyorlar da, para daha tatlı geliyor.
İzlanda’ya gelen Norveçli kolonistler adadaki verimli toprağı ve ormanları tamamen yok ettikten sonra, İzlanda’nın uzun süre Avrupa’nın en fakir toprak parçası olmasına şaşırmamak gerek.
Ormansızlaşma, iklim değişikliği ve kuraklık sayısız uygarlığın sonunu getirdi ama bir tanesi var ki ibret olsun diye anlatılmalı: Paskalya Adası’nın hikâyesi.
*
Bir toplumun kaynaklarını aşırı düzeyde tükettiğinde nasıl kendini imha ettiğine en iyi örnek olan Paskalya Adası devasa
Issız adaya düşmüş iki adam var. Adamlardan genç olanı uyuşturucu bağımlılığından kurtulmaya çalışıyor. Daha yaşlıca olan ise onun sorunundan haberdar ve cebinde bir miktar uyuşturucuyu saklıyor.
Bir şefkat anında, yaşlı adam uyuşturucu bağımlısı gence kozasını kırmaya çalışan bir kelebeği gösterir. Kozayı kırıp kelebeğe yardım ederek kelebeği kolaylıkla özgürlüğüne kavuşturabileceğini anlatır.
Ne var ki, bunu yapsa kelebeğe yardım etmiş olmaktan çok, onu hayatta kalamayacak kadar zayıf bırakmış olacak.
Kozasını kırarak vereceği özgürleşme mücadelesi, kelebeğin doğada var olabilecek kadar güçlenmesinin tek yolu.
Genç adam mesajı hemen alır. Daha güçlü olmak ve sonunda bağımlılığından kurtulmak, özgürleşmek için mücadele etmesi şarttır.
* * *
‘Koruma ve kullanma esasları’ ifadesiyle yine tüylerimiz diken diken oldu. Zira oradaki ‘koruma’nın kullanmaya hizmet edeceği, ülke çapında tüm sulak alanların yapılaşmaya açılabileceği tecrübelerimizle sabit. Bu yönetmeliği hazırlayanların asıl niyetinin 3. Havalimanı veya Kanal İstanbul’un yapılacağı araziyi imara açmak olduğunu kestirebilmek için uzay mühendisi olmaya gerek yok, ortalama zekâ da yetiyor.
Her ne kadar Orman Bakanlığı bu alanda “sulak alan” olmadığını söylese de, biliyoruz ki ÇED sürecini takip etmek için Çevre Bakanlığı’nın kurduğu İzleme Değerlendirme Kurulu’nun son toplantısında ÇED raporundaki “sulak alan” ifadeleri çıkarılıp “su birikintisi” yazıldı.
*
Geçtiğimiz günlerde TEMA, onlarca biliminsanının çalışmalarıyla ortaya çıkan “İstanbul’un Geleceğini Etkileyecek Üç Proje” adlı raporunu kamuoyuyla paylaştı.
Bu raporda Dr. Atom Damalı İstanbul’un su varlıkları açısından kısıtlı imkânlara sahip olduğunu net bir şekilde anlatıyor.
İstanbul’da halkın en önemli ihtiyacı olan suyun temin edilmesinin tek yolu, içme suyu havzalarından gelen yağmur sularının barajlarda toplanması. İstanbul’un ormanlık kuzeybatı ve kuzeydoğu bölgeleri şehrin su ihtiyacını karşılayacak içme suyu havzaları. Ama İstanbul’da nüfus o denli arttı ki bu havzalar yeterli değil, tüm Trakya havzaları ve Melen Çayı’na kadar tüm havzalar İstanbul’a su temini için kullanılıyor.
*
Prof. Dr. Doğanay Tolunay
Suyun yaşamın kaynağı olduğunu, dere kenarında hayata gözlerini açan insandan daha iyi kimse bilemez. Bu yüzden Karadeniz’deki çevre hareketi gibi tutkulu bir mücadele dünyada azdır.
Ama yerel seçim sonuçlarına baktığımızda bunun sandığa pek de yansımadığını görüyoruz.
HES projeleriyle memleketin derelerini kurutmaya ant içmiş AKP’nin oyu İkizdere’de yüzde 42.31, Hemşin’de yüzde 56.84, Fındıklı’da yüzde 46.56, Çamlıhemşin’de yüzde 55.82, Çayeli’nde yüzde 55.88.
*
Artvin Türkiye’nin cennet köşelerinden biri. Dünyanın korumada öncelikli 200 ekolojik bölgesi arasında. Burada 60 ağaç türü, 100 çeşit bitki, 21 memeli hayvan cinsi yaşıyor. İçme suyu kaynakları var.
Yerel halk 20 yıldır madencilikle buranın altının üstüne getirilmemesi için savaş veriyor. Bu mücadele sonucunda maden ruhsatını iptal ettirdiler ancak AKP hükümeti buranın yeniden ruhsatlandırılmasına karar verdi. Uzmanlar oturup “Bu maden yapılırsa Artvin ile Borçka’nın terk edilmesi gerekecek” diye rapor hazırladılar.
Haliyle yerel halkın illerini, ilçelerini mahvedecek siyasi erke sandıkta tepkisini göstermesini bekliyor insan. Ancak sonuca bakıyorsunuz, AKP’nin oyu Artvin’de yüzde 46.33, Borçka’da yüzde 54.17.