Paylaş
Yakın tarihinden korkan devlet, evladına ülkesini bir türlü anlatamadığı için tarih kendini tekrar ediyor.
90 yıllık bir tarih bu... “Böyle düşünmenin, ortalığı yakıp yıkma halinin akıl ve mantık kaidelerine oturtabileceğimiz bir sebebi var mı?” sorusuna tutarlı yanıt
veremeyecek kalabalıkların dahil olduğu tüm olayların üzerine “galeyan kültürü” şemasını koyun, cuk oturur.
Ne kadar tanıdık bir söz değil mi tarihin tekerrürü.
Konular değişiyor ama davranış modeli hiç değişmiyor. Cehaletin tetiklediği galeyan ve şiddet bir yanda, başka tür bir cehaletin tetiklediği “kendi gibi olmayanı hor görme” öbür yanda, her dönem karşımıza çıkıveriyor.
Tarih çizgisinde istediğiniz kadar geri gidin, inanç, “milli duygular” denen ve içeriği sık sık değiştirilen konu, köken, ötekileştirme, sık sık bir sebep için kullanılmış ve üzerine oynanmış: Ekonominin kimin elinde olacağı kavgası. Ve ardından o gücün içinde kimlerin olacağı kavgası.
Hep birileri çıkmış, “Çoğunluk biziz, bizim gibi olanlar beri gelsin, bizim gibi olmayanlar aramıza nifak tohumları sokuyor” demiş.
Paranın kontrolünü elinde tutmanın en iyi yolunun kalabalıkları yanına çekmekten, bunun da “hissi meselelere oynamaktan” geçtiğini bilenler, o kalabalıkları kendi belirledikleri kaba sığacak biçimde “eğitmiş”.
Mesela okulda belirli ve taraflı tarih bilgisi verilmiş. Evvela bir “Türk” tanımı yapılmış, baştacı edilmiş. Sonra zaman geçmiş, yöneten değişmiş, hakim güç bir “inanç” tanımı yapmış, bu sefer o baştacı edilmiş...
Bir ortak nokta var: Politika için kullanılan her kavram, bilimi arka plana itmiş.
Kendi tarihini bilmeyen, az eğitilmiş kalabalıklar, ekonominin yönetimi esnasında maşa olmuş sadece.
Grileri olmayan, kutuplaşan, insanlara dönüşmüşler.
Kutup farklı, düşünce biçmi aynı
Kimileri ağzından “inanç” kelimesi çıkan herkesi yobaz, her başını örteni “kafası az çalışan” olarak görmüş, buna “aydın olmak” demiş.
Öte yandan diğer kutup kendi inandığı dine göre yaşamayanları “bizim gibi olacaksınız, olamıyorsanız buyrun kapı” demiş, demese de kendi gibi olmayanları, dayatmalarıyla, buralardan gitmeyi düşündürtecek kadar yormuş. Üstelik buna “demokrasi” demiş.
Gelelim tüm bunların bizi getirdiği yere: Tüm kavramlar artık birbirine girdi, damara basmak çok daha kolay.
Para, inanç, anlamını bile bilmediği bir ülke-toprak-aidiyet duygusu, anlamından sapmış ama yine de ısrarla adına “memleket sevgisi” dediği bir his, kendi gibi olmayanı ötekileştirme, her inançlıya yobaz, içki içene kafir muamelesi, kadını aşağılama, kadın üzerinden ahlakçılık... Daha sayayım mı?
Yeni dünyamızda bunların hepsi birbirinin içinde.
“Azınlık” kelimesi, artık kökenle ilgili değil, “hakim gücün mensubu veya destekçisi olmak ya da olmamak” demek.
Sayıca az olmak da gerekli değil, o gücün belirlediği kurallara göre yaşamayan herkes bu kelime tarifi içinde.
Elbette yine tarih kendini tekrar ediyor, içinden “farklılıklara saygı”, “birbirini anlamak” gibi konular geçmiyor.
Paylaş