Paylaş
Öncelikle şunu sorayım: Uçaktan inerken sizden önce inmiş olanların koltuklarına, yerlere atılanlara hiç gözünüz çarpıyor mu?
Çöplerini pervasızca sağa-sola saçan yolcuların pişkinliğine dikkat ediyor musunuz?
İnanın hosteslerin sabrına gıpta ediyorum. Uzun ve benimki gibi dertli uçuşlardan sonra nasıl duvarları yumruklamıyorlar, meraklanıyorum. En zoru da sarhoş ve münasebetsiz yolcuyla baş etmeye çalışmak. Sızana kadar insanları çileden çıkaran bir adama ne yapmalı mesela?
İşte, kısa yolculuklarda bile büyük dert olan bu “taşkın yolcu sendromu”, uzun olanlarda daha da büyük kabusa neden olabiliyor. Ve ne yazık ki uçaktaki görevlilerin yolcuları uyarmak haricinde yapabilecekleri bir şey yok. Ancak uçak indiğinde, bir şikayet söz konusu olursa eğer, havalimanı polisinin müdahalesini beklemek gerekiyor.
Havayolu yetkililerinin uçağa sarhoş olarak binmeye çalışan yolcuyu içeri almama yetkileri var. Yolculuk esnasında “ikram”ın dozunu kaçıran yolcuları ne yapmalı, esas mesele bu.
THY’den aldığım bilgiye göre, alkolün dozunu kaçıran yolculara uçuş görevlilerinin müdahale etme hakları var. Tabii ayarı kaçırmış olana lafla müdahale zor. Bu konuyla ilgili henüz bir yasa da söz konusu olmadığı için, hem yolcular hem de görevliler yaşadıkları sıkıntıyla kalıyor...
Pazar günkü New York-İstanbul uçuşumda koltuklara çıkan, nara atan bir adamla yolculuk yapmak zorunda kaldım mesela. Adam sızana kadar “eylemlerine” devam etti. İşin kötüsü yanında bir anne ve kızı oturuyordu. 9 saat boyunca çektiklerini düşünmek bile istemiyorum.
Alkolün etkisindeki yolcu, bence uçağın sarsılmasından daha korkutucu bir durum. Her türlü taşkınlığı bekleyebilirsiniz. Fakat ne yazık ki bu konuyla ilgili herhangi bir yasal sınırlama olmamasından ötürü “sözlü uyarı”dan öteye geçemiyoruz...
Münasebetsizliği ne yapacağız?
Hatırlarsanız geçen defa gürültücü çocuklarına müdahale etmeyen annelerden bahsetmiştim. Çocuk yine çocuk, onlardan daha beteri münasebetsiz yetişkinlerle uğraşmak... İşte aynen böyle bir çiftle yolculuk yaptım pazar günü...
Münasebetsizlik yapanla ve kalabalık yerlerde davranış adabını bilmeyenle çözümsüz bir kavgaya tutuşmaktansa görmezden gelmeyi tercih ettiğim için hayli zor bir uçuş oldu. Tadım kaçmasın diye 9 saat boyunca sesimi çıkarmadım.
Ne mi oldu? Tıklım tıklım dolu uçakta bir çiftin yanındaki tek koltuk bana aitti. Kadın koridor, erkek orta koltukta oturmakta. Adamın yanındaki yerime oturduğum anda -elbette kadının talimatıyla- hızlıca yer değiştirildi önce. Bu hareketin kibarlıktan mı yoksa “Eyvah! Yalnız kadın! Derhal sevgilimi ondan uzaklaştırmalıyım!” hissiyatıyla mı yapıldığını anlamak kolay.
İlk karşılaşma sırasında kısık gözlerle nefret püskürtme, adama hızla “bu tarafa geç çabuk!” talimatı verilmesi, yolculuk boyunca el ele tutuşma-sarılma-öpüşme gösterileri ve yan gözle durmaksızın “acaba görüyor mu” bakışlarına maruz kalmak gibi belirtilerden münasebetsizlik seviyesini belirlemek kolay.
Bunların üstüne, her yemek servisinde kadının ağzını ve burnunu bir mendille kapatıp, adamın koluna yapışması... “Midemi bulandırıyor, bir şey yap” demesi... Düşünün, siz bir şeyler yemeye çalışırken yanınızdaki bunu yapıyor... Eh, benim de iştahım kaçtı, bir şey yemedim. Buna rağmen gösteri devam etti.
Ben dersimi aldım arkadaş. Bundan sonra yolculuklarda yanımda bir vuvuzela taşıyacak, erkek arkadaşını “koruma” içgüdüsüyle böyle saçmalıklar yapan “nazlı” kadınların kulaklarına hızlıca üfleyeceğim. Demiştim ya, çaresiz kalınan anlarda, ortaokuldaki “kulağa blokflüt üfleme yöntemi” her zaman çalışır.
Paylaş