Paylaş
Yeni Türkiye? Van minüt!
“Eski Türkiye” eğer belirli bir zümrenin baskıya uğradığı, ezildiği, “höt-zöt” bir devleti tarif ediyorsa ve bundan kurtulduğumuz için sevinmeliyiz.
Zira höt-zöt yapan bir devleti; vatandaşını hor gören, dilinden konuşmayan siyasetçileri hiç sevmeyiz, öyle değil mi? Evet.
Eğer tüm bunların yerini “Tüm etnik köken, dil, din, düşünce ve inançları kucaklayan, ayrım yapmadan herkesi kucaklamaktan sevgi kelebeğine dönmüş, yumuşak mizaçlı, avaz avaz bağırmayan, kendisini desteklemeyenleri azarlamayan, kimseyi hedef göstermeyen, aksi yönde fikir beyan eden gazetecileri işlerinden kovdurmayan, kimseyi hor görmeyen, herkesi dinleyen, anlayan, en azından anlamak için çaba gösteren bir liderden bahsediyorsak artık, ne mutlu bize.
Ancak...
“Yeni Türkiye”de şunlar oluyorsa.... “Bir dakika” demek zorundayım.
* Mesela, ülkenin gelişimi bilim, kültür ve sanat ile değil, sadece ekonomik büyüme ile ölçülür hale geldiyse... Bir başka deyişle, betonlaşma ve AVM sayısı “gelişme göstergesi” olduysa...
* Kişisel özgürlükler belirli bir inanç ve düşünce yapısına göre sınırlandırılıyorsa...
* Eğitim, bilim değil, inanç ekseninde sistematik olarak şekillendiriliyorsa...
* Halkın iyi yaşaması için icat edilmiş bir oluşum, yani devlet ve bu oluşum içinde halka daha iyi hizmet vermek için icat edilmiş pozisyonlar, kişilerin zenginlik kaynağı haline geldiyse...
* Mevki korumak ve yükselmek için halka yönelik manipülasyon, algı yönetimi olağan bir idare biçimine dönüştüyse... Haliyle, manipüle edilen milyonlar, gerçekte olan bitenin çok, çok uzağında kaldılar ise...
* “Yeni Türkiye”de sadece 5 yıl içinde binden fazla kadın öldü ise... “Kadına şiddet”, çocuk istismarı, taciz, toplumun kapanmayan ve büyüyen bir yarası ise...
* Gazeteciler hor görülüyor, meydanlarda hedef gösteriliyor, hakim gücün aksi yönde fikir beyan ettikleri zaman işlerini kaybediyorlarsa...
* İhmalden ötürü can veren madencilerin, çöken inşaatların hesabı sorulamıyorsa...
* Küçücük çocuklar başlarına gaz kapsülü yiyip öldüğünde hiç tereddütsüz “terörist” damgası yerken, kafa kesen bir örgüt “sinirli bir takım gençler” olarak telaffuz edilebiliyorsa...
* Sadece önemli bir lider değil, herhangi bir insan belirli bir etnik kökenden bahsederken “Affedersiniz x” ifadesini kullanmakta bir anormallik görmüyorsa...
* Siyaset, devlet yönetimi halkın içinde fanatizm boyutuna geldiyse... Tüm ülke vatandaşlarının katılımıyla, tüm ülke vatandaşları için yapılan bir seçimin sonucu sayıları hiç de azımsanamayacak küfürbaz fanatikler tarafından “Koyduk mu?” naralarıyla duyuruluyorsa...
* Ülke sevgisi ile hükümet yapan parti sevgisi birbirine karıştıysa, ülkesini seven ancak iktidar partisini desteklemeyen veya aksi yönde görüş bildirenler, fanatikler tarafından rahatlıkla "vatan haini" ilan edilebiliyorsa.
* “Akıntının tersine gitmeyeyim, elimdekini kaybederim, çoluğumu çocuğumu nasıl beslerim?” türü korku kültürü insanların kararlarının önemli bir belirleyicisi olduysa...
“Bir dakika” demek zorundayım.
Gücü eline geçiren kendinden görmediklerini, aşağıda bir yerlere koyma sevdasına sahip oluyor, devleti ve toplumu kendi inanç ve anlayışına göre tasarlamakta bir beis görmüyor.
Kendi gücünü besleyen ne varsa, eğer onu beslemek toplumu kötü bir yere götürecekse bile beslemekten bir çekince duymuyor. Parti fanatizmi, inanç istismarı, "bir yalanı 40 kere söylersen gerçek olur"...
Bu gerçekler ışığında “Yeni” Türkiye’nin “Eski” Türkiye’den farkının olmasını umarım, fakat yok gibi görünüyor; zira zihin haritası aynı.
Gerçek değişim yoksa, her yenilik iyilik getirmeyebilir, önemli olan zihniyeti, o zihin haritasını değiştirebilmek.
Paylaş