Paylaş
Cuma günü koliler ve baloncuklu naylonlarla başlayan taşınma maceramız, bugün itibariyle törenle sona erdi.
Ne zor işmiş arkadaş. Bu esnada bırak yazı yazmak, yemek yemeye bile fırsat olmadı. Yokluğumda beni özlediniz inşallah?
Sık sık taşınanlar veya taşınmaya çocukluğundan beri alışkın olanlar belki zorlanmaz, ancak “ev taşıma” deneyimini ilk kez yaşayan bir insan evladı olarak söylemeliyim ki, öncelikle nakliye firmalarının önünde saygıyla eğiliyorum.
Biz masa başı işlerine alışkın olduğumuz için iki kilo elmayı taşıyınca bile “Amanaman belimbelimbelim” demeye başlıyoruz, o esnada adam sırtında buzdolabı taşıyor. Neredeyse 20 saatten fazla çalışıp, tüm evi söküp başka bir yerde tekrar kuran ve dünyanın en ağır işini yapan bu güzel insanları övmek isterim müsaadenizle.
Diyorum ya, kimi çocukluğundan beri alışıktır taşınmaya.
Çocukluğunun mekânlarını ya hayallerinde ya da fotoğraflarda hatırlar.
Kapının gıcırtısını, mutfağın kokusunu, camdan gelen güneşin duvar kağıdını soldurduğu yeri gözlerini kapatınca oradaymış gibi görür, hisseder.
Eski fotoğraflara bakarken saklambaç oynadığı dolabın kırık yerini, balkonda çarşaflarla kurduğu çadır evini yüreği sızlayarak hatırlar.
Kimisinin de çocukluğunun geçtiği ev durmaktadır hâlâ.
Çocukluğunun, gençliğinin hatıralarına dokunabilir, koklayabilir... Eski yatağında yatıp tavandaki izleri bir bir sayabilir...
İşte ben de onlardanım. Herhalde bu yüzdendir ki, evlenip ana baba evinden ayrıldıktan sonra oturduğum ev kira da olsa “benim” diyorum, “evim” diyorum, “kalem” belliyorum.
“Nasılsa benim değil, geçici” diyemiyorum, ruhum siniyor en uzak köşesine bile.
İşte bu yüzden, eşimle dört yıl boyunca yaşadığımız Moda’daki evimizin sahibinden “kentsel dönüşüm sebebiyle yıkılıyor” haberini aldığımızda küçük çocuklar gibi huysuzlandım.
“Banane, çıkmıycam, çıkmıycam işte, ben çok seviyorum evimi, bana ne, gitsinler başka apartmanları yapsınlar” diye olduğum yerde tepindim.
Gerekirse inşaat makinelerinin önüne yatar, kepçenin üzerine biner, “Bana ne, çok önemli hatıralarım var bu evde yıktırmam kardeşim derim” dedim.
Kapitalizm çalıyor ama çalışıyor kardeşim (!)
Duygusal sebeplerden saçmalama evresini geçtikten sonra ev aramaya başladık. Gözünü sevdiğim kapitalizm kanunları tıkır tıkır işlediği için şöyle bir durum olmuş:
Kadıköy’de birçok apartman kentsel dönüşüm yüzünden yıkıldığı için yıkılan binalardan çıkan yüzlerce insan kiralık ev arayışına girmiş.
Bu da kiralık ev fiyatlarının fırlamasına sebep olmuş. Uçuk fiyatlara eski, bakımsız evler gösteriyor emlakçılar.
“Nasılsa talep çok, bir şekilde tutulur” diyor, olmayacak evlere olmayacak fiyatlar söylüyorlar.
Zaten ev kiralarını müteahhitler ödediği için, yıkılacak apartmandan çıkanlar biraz da üzerine kendileri koyuyor ve zorlanmadan karşılayabileceklerinden fazla kirası olan bir evde oturabiliyorlar.
Bu da elbette emlakçılara ve evini rayicinden kat kat fazla fiyata veren fırsatçıların işine yarıyor.
Uzun ve umutsuz bir ev arama sürecinin sonunda nihayet bir arkadaşımız, (o dönem yasaklı olan) Twitter üzerinden yaptığım “Ev arıyoruz eeeev” feryadına yanıt verdi ve kiralamayı düşündükleri evi önerdi.
Valla bu Twitter vergi mergi vermediği için devletimiz pek sevmiyor ama temel bir ihtiyaç olan barınma ihtiyacımızı karşılamamıza yaradı.
Şu durumda “Çok yaşa sen Twitter” demeyeyim de ne diyeyim sevgili iletişim imkanları kısıtlanan ve rant yoksa her şeyin önüne engel koyan devletimin vatandaşı Habitus okuru?
Ha, bir de... Bugün benim doğum günüm. Yeni evimizde, “alkol” olduğu için fiyatı üzerine aşırı vergi bindirilmiş güzel bir kırmızı şarap açıp “Hoşgeldik” merasimi yapacak, bir yandan da yeni yaşımı kutlayacağız. Gündemden uzak kalıp nefes almak ne güzelmiş arkadaş!
Paylaş