Paylaş
Yok, abarttım tabii, daha Minority Report kıvamına gelmedik ama o da olursa yakında hiç garipsemem.
30 Temmuz’da 3G teknolojisi geliyor ya, pek heyecanlıyım.
Şimdi bilhassa cep telefonunu sadece “alo diyeyim yeter” hissiyatıyla kullananlar “3G de ne ola ki” diyorlar, haklılar.
Önce 1G, 2G ve 2,5G’ye saygılarımızı sunalım ki, 3G’yi davullarla zurnalarla karşılayabilelim.
Fakat olaya girmeden önce, dayanamayacağım, şunu söylemeliyim; bu yazıyı çok zor koşullarda yazmaktayım. Ev çok sıcak ve kurak, 45 derece civarı olduğunu tahmin ediyorum. İnanmayacaksınız ama kalorifer açık kalmış.
Evet, kalorifer! Olmaz olsun böyle yaz gecesi.
Cıbıl gezmek de mümkün değil, misafir var. Can verdim burada. Seraplar görüyorum, dev klimalara koşuyorum ama yakınlaşınca yel değirmeni oluyorlar bir anda.
Ne oldu, onu anlatayım önce... Evdeki Bizans’tan kalma kombi suyu geç ısıtıyor efendim. Evin erkek kişisi, sen, çabucak duş alayım diye kombiyi kış moduna ayarla. Sonra onu öyle unut, çık, git. Şu anda ev ev değil Nijerya!
Aslında klimalardan, Alaska’nın soğuğundan, Alaçatı’nın çivi denizinden bahsedeyim, fikren serinleyeyim istiyorum ama hayır.
Bugün konumuz, mobil hayatımızın evrimi.
Gamze Özçelik vakaları artacak
Şimdiiiii, neydik, ne olduk önce ona bir bakalım. Bunun biri, ikisiydi neydi de şimdi 3G’ye geldik?
Bu 1G dediğimiz hadise, yani first generation’ın kısaltması, birinci nesil, kablosuz iletişimin en ilkel hali.
Hani o mesaj bile gönderemeyen ilk cep telefonları bu nesle ait.
Sizi, 90’larda bizi çok heyecanlandırmış olan o tost makinesi büyüklüğündeki cep telefonları için bir dakikalık saygı duruşuna davet ediyorum.
Gelelim 2G’ye. Evet, bildiniz, ikinci nesil. Artık kablosuz iletişim dijital teknolojiyi kullanıyor, sadece ses aktarımı değil, “veri aktarımı” da söz konusu.
Genç sevgililer gündüzleri konuşuyor, gecelerinin beş saatini mesajlaşarak geçiriyor.
Bence, o yıllarda mesaj yazmaktan bizden bağımsız atletik bir varlığa dönüşmüş baş parmağımız da bir saygı duruşunu hak ediyor.
Aynı dönem WAP sayesinde ilk defa mobil internetle tanıştık. Tabii o zamanlar pek yavaş, pek meşakkatliydi bu mobil internet hadiseleri.
Ve 2.5G. Bu da 3G’ye geçiş süreci. Bu evrim basamağı sayesinde ikinci neslin GPRS teknolojisi tahtını EDGE sistemine devretti ile hız konusunda biraz daha yol aldık.
Şimdi 3G geliyor, işler değişiyor. 3G ile çok daha hızlı mobil internet erişimi söz konusu olacak. 3G sadece cep telefonlarıyla sınırlı değil, dizüstü bilgisayarlarda da kullanılabiliyor.
GSM operatörünüzün kapsama alanında olduğunuz her yerde bağlantı kartınızı USB girişinden takıveriyorsunuz, olay bitiyor. Başka bir deyişle kendi internet bağlantınızı yanınızda taşıyorsunuz.
3G, sağlıktan eğitime, eğlenceden haberleşmeye hayatın her alanında elimiz-ayağımız olacak deniyor.
Deniyor ama cep telefonundan televizyon izleme, maç izleme, hızlı müzik indirme, görüntülü konuşma gibi eğlenceli seçenekler bir yana “hayati” konuların Türkiye’de uygulanabilirliği konusunda endişeliyim.
Birçok işimiz hâlâ “kağıt”la yürüyor! Faksla, damgayla, imzayla, içinden çıkılmaz bir bürokrasiyle; internet-teknoloji yokmuş ve 70’lerde yaşıyormuşuz gibi hayatını sürdürenler için mucizevi sonuçları olacak mı, pek kestiremiyorum.
Onu bilmem de bana Gamze Özçelik vakaları artacak gibi geliyor. Çünkü bir videoyu çekip anında paylaşabiliyorsunuz bu pek hızlı internet sayesinde. Ofiste fazla mesaiye kalan çapkınların işi de zorlaşacak. Eş tarafından gelen bir görüntülü arama talebi esnasında kültür-fizik çalışması içinde olan erkeğin hali yaman olacak! Dışarıdaki çapkınlığını çok orta yerlerde yaparsa da “bir dost” videoya çekip yayınlayıverir valla anında. Sonra Twitter’dan al haberi...
Popvirüs tebdil-i mekanda
Cengiz Semercioğlu’nun izdivaç müjdesinden sonra bir müessese haberiyle daha karşınızdayım sevgili Habitus okurları. Bilmem haberiniz var mı, Hürriyet’in Popvirüs’ü Tolga Akyıldız, yaklaşık üç yıldan beri her ayın ilk çarşambası Popvirüs geceleri düzenliyor.
Seviyorum ben bu geceleri... Çünkü ne zaman “Bıktım artık bu ibiş Türkçe pop’tan” desem, unutulmuş, kimi zaman henüz hiç karşıma çıkmamış, kimi zaman da bir albümün içinde gizli kalmış “Bak senin her gün önüne çıkmayan ama en has Türkçe pop, işte böyledir” dedirten şarkılar dinletir Akyıldız.
Bugüne dek bu gecelerin mekanı Beyoğlu Baykuş’tu.
Haberi benden alınız! Artık Popvirüs’ün Baykuş devri kapanmış bulunuyor. Artık malum gece, Asmalımescit’teki Narpera’ya taşınıyor. Programda bir değişiklik yok, yine her ayın ilk çarşambası coşturacak.
Güzel müzik, güzel vakit geçirmece, yarın Narpera’da ilk gece. Notunuzu alınız, öneriyorum, kaçırmayınız.
Paylaş