Paylaş
Bunları, oy vermek için tatilinden dönmeyi arzu etmeyenler için yazıyorum.
İnanmazsanız kendi hayatınızda filmi geri sarın. Hayatınızdaki büyük değişiklikler, mesela iyi bir iş veya iyi bir hayat, size tepside mi sunuldu? Yoksa başarılarınızı yıllarca küçük adımlar ata ata mı elde ettiniz?
Küçük adımlar birleşir, dünyayı değiştirir; sizin kendi dünyanızı değiştirdiğiniz gibi.
****
İş kendimize geldiğinde hareket etmek daha kolay. Birey olarak yaşamımızı doğrudan/anında etkileyecek konularla ilgili olarak daha hızlı harekete geçiyoruz. Ne yapalım, insanız, kafa öyle çalışıyor. Düşünsenize, yarın ölseniz “Hadi ya, ölmüş mü o?” diyecek ve hiçbir şey olmamış gibi hayatlarına devam edecek insanlar bizlere incitici sözler söylediğinde buna üzülebiliyor, vaktimizi harcayabiliyoruz.
Ne bileyim, ofiste sizden hoşlanmayan bir adam mesela, her gün yüzünü gördüğünüz için hayatınızda büyük bir “karanlık alan” yaratabiliyor. Bu durum işinize, gücünüze yansıyabiliyor, verimliliğinizi düşürebiliyor.
“Doğrudan etkilenirim” diye algıladığımız durumlarda derhal harekete geçer, daha iyi olmak ve hissetmek için a, b, c planları yaparken, yaşadığımız ülkenin koşullarını belirleyecek bir seçim tatilimize denk geliyorsa, “Oy vermesem de olur, sonuç zaten belli, bir benim oyum mu değiştirecek” diyebiliyoruz.
Diyorum ya, bir zafer, bir yenilgi değil, küçük hareketler, minik sapmalar başlatır büyük değişimleri. Belki yarın olmaz da seneye ama eninde sonunda olur.
****
Eğer hâlâ “Bir benim oyum mu değiştirecek sonucu” diyorsanız, size bir “Türkiye’nin ahlaki çöküşü” hikayesi anlatayım, belki biraz değişir fikriniz:
Birkaç gün önce İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Twitter’daki Beyaz Masa hesabına bir şikayette bulundum. Konu şu idi: Belediyeye ait tesislerin tümünde, kadınlar tuvaletlerinde alaturka tuvalet tercih ediliyor. Alafranga olanlar az sayıda... Dolayısıyla nereye gitseniz alaturka olanlar boşken, diğerinin önünde sıra görebilirsiniz. Vaziyet böyle iken, belediyeye bu ısrarlarının sebebini sormak istedim. Şikayet kaydım alındı, karşılıklı teşekkürlerimizi sunduk, burada bir problem yok.
Fakat bir densiz, belediye ile olan sohbetimize katıldı ve “Huni vereyim de ayakta işe” önerisinde bulundu. Bir başka deyişle “güzel ahlakından bir kesit sundu”...
Tabii bu örnekler bir değil, beş değil... , sosyal medyada hakim güç sevdalılarının bilhassa kadınlara ne tür hakaretlerde bulunduğunu biliyoruz. Hatta bu “Buyurun ‘bizden’ olmayan kadınlara dilediğiniz gibi hakaret edebilirsiniz” meselesi en tepeden geliyor. Malum, her ay bir kadın gazeteci hedef gösteriliyor, linç ediliyor. O sebeple hakim güce tapınanların, kendilerini ilgilendirmeyen konulara bile atlayıp ahlaksızlık yapma fırsatını kullanmaları şaşılacak şey değil...
Kimi ismini saklayarak, kimiyse açık açık “Benim sırtım sağlam” duygusuyla kusuyor içindeki pisliği.
İşin insanı mahveden kısmı ise şu: Bana “Huni vereyim de ayakta işe” diyen şahsı Google’da arıyorum. Görüyorum ki, kendine ait bir sayfası var. Şiir yazdığını anlatan, çeşitli yerel yayınlarda yazıları yayımlanmış, belli ki kendini yazarak ifade etmeyi seven ve bunu bir hayli romantik betimlemelerle dile getiren bir yetişkin. Bir master öğrencisi. Bir yazar.
En acı kısmı: Eskiden öğretmenlik yapmış bir kişi.
Düşünün, “öğretmenim” dediğiniz adamın, Twitter’da tanımadığı kadınların kendisini ilgilendirmeyen sohbetlerine maydanoz olup “Huni vereyim de ayakta işe” dediğini okuyorsunuz. Kahrolmaz mısınız?
****
İşte, ahlaki değerlerini korumuş, muhterem aydınlık okur.
Tam da bunun için oy vermelisin.
Yarın için değil, bir sene sonrası için değil, 50, 100, 1000 sene sonrası için oy veriyorsun çünkü.
Hepimizin yaşam süresi sınırlı ama ülkelerin, ülkemizin ömrü nesiller boyunca, yüzyıllar boyunca devam edecek.
Ülkenin haline bir bakın. Ancak darmadağın olan ahlaki değerleri yeniden kazandığımızda iyi insanlar olabileceğiz.
Belki biz bunu göremeyeceğiz ancak çocuklarımıza borcumuzdur bu.
Bunun tohumu da senin o “bir şey değiştirmez” dediğin oy.
Git onu ek, sonra bırak filizlensin.
Paylaş