Paylaş
Herkes bir ağızdan “Bu adamlar laf atıyor, taciz ediyor diye şort, etek giymeyecek miyiz” diyor. Görüyorum ki, gelen itirazların çoğunda “Giyelim ki alışsınlar buna, öğrensinler” cümlesi ön plana çıkıyor...
Sevgili kardeşlerim, sevgili arkadaşlarım, sorarım size; ömrünüzde “Hmm, artık herkesler de şort giyiyor. Artık medeni bir insan olmanın, sarkıntılıklara son vermenin zamanı geldi, fortçuluğa son!” demiş bir maganda gördünüz mü?
Tacizcileri toplu halde kısa etek ve şort giyerek eğitmeyi düşünüyorsanız size kolaylıklar diliyorum. Bu ancak olsa olsa bizden onlara unutulmaz bir jest, hoş bir armağan olur...
Her Allah’ın günü tacize uğrayan kadınların bulunduğu bir yerde yaşıyoruz, öncelikle, birbirimize medeniyet dersleri vermeden önce bunu hatırlamakta fayda var.
Hazır yeri gelmişken, konuştuğumuz her türlü tacizin ana kaynağı olan “kadın bedenine açlık” konusunu eşelemeden geçmeyelim madem...
Şimdi konuyu “dünya önce gaz ve toz bulutuydu” noktasına getimeyeceğim ama burada tartışmanın rotasını “Neden bu ülkede bu kadar çok tacizci bulunmakta ve erkeğimizin kadın bacağıyla, memesiyle ne derdi var?”a çevirmek lazım galiba.
Ha bir de çözümü “mini etek, kısa şort giymeliyiz ki eğitilsinler”den daha akla yatkın fikirlerde aramak...
“Kadın açlığı” doğuran bir yapı içinde yaşadığımıza kimsenin itirazı olmaz herhalde. Yüzde yüz doğal bir meseleyi, insan bedeninde ergenlikten itibaren gelişen bütün dürtüleri bastırıp yasaklayan, cinselliği, kadın bedenini, üreme eylemini çocuk hayata gözünü açtığı andan itibaren ayıp ve günah olarak kafasına çakan bir yapı bu...
Öte yandan öyle ikiyüzlü, öyle şark kurnazı, öyle işini bilen bir yapı ki, erkeğin erkekliğini destekleyip kadınınkini kapatıyor. Eh, bu durum, tacizci değil de ne doğuracaktı?
Ediz Hun’un Türk filmlerinde canlandırdığı karakterin devamı olan mağrur, kuvvetli, dürüst, yan gözle bakmayan adamları mı?
Bu soruya cevabın “evet” ise seni tatlı hayallerinle yalnız bırakıyorum sevgili mini giyip kimsenin bakmamasını bekleyen, gerek göz, gerek temasla taciz edilince şaşıran Habitus okuru...
Belirli bir yaşa gelmiş ama normal seyrinde cinselliğini yaşayamamış adam “ben cinselliğe, kadına açım”ı bastırmayı beceremediğinde ve aklındaki ahlak haritası buna müsaade ettiğinde toplu taşıma aracında karşılaştığı tostoparlak bir popoyu avuçlamak için, evet, bir dakika bile durmayacaktır. Durmuyor da zaten.
Cinselliği yabancılaştıran yapının, eğitimli ve “sofistike” adamdaki yansımaları ise başka. Açlığı bastırmak konusunda nispeten daha ehil olmasından ötürü öyle durduk yere ince belden kavrayamıyor tabii. Bastırılmış cinsellik, çıplak kadın (yani bikinili, şortlu, vb) görünce aşırı terleme, dekolteye göz kilitleme, önünden geçen popoyu menzilden çıkana dek detaylıca inceleme, şakacı kişilik, röntgenleme arzusunu bastıramama ve geceleri aşırı internet kullanımı olarak ortaya çıkabiliyor...
Durum budur diyor, sokaklarda dilediğimiz uzunluk ve geometrideki esvabı giyme rahatlığını yaşama umudumun da her şeye rağmen tükenmediğini belirterek şimdilik konuyu kapatıyorum.
Natalie Cole’a ayıp oldu...
Yazın en güzel konserlerinden biri Natalie Cole’unki... Olacaktı! Eğer True Blue’nun hemen yanındaki Fenerbahçe Orduevi’nde yapılan düğünden gelen müzik olmasaydı!
Öncelikle konseri düzenleyen Unilife’ın Natalie Cole gibi bir ismi tekrar Türkiye’ye getirmeyi düşünmüş olması alkışlanası bir girişim, haklarını teslim edelim. Ama mekan seçimine itirazım var, “düğün faktörü”nü her zaman göz önüne almak lazım. Zira baştan sona ilginç çarpışmalar yaşandı konser boyunca...
Mesela, konserin en beklenen şarkılarından biri olan Unforgettable, düğün salonu orgu kaynaklı çiğ klarnet sesi, birtakım aksak ritmler ve göbek atmalık binbir türlü ezgi ile yepyeni bir yorum kazandı. Natalie Cole’un kuş tüyü yastıklar kadar yumuşak “Miss You Like Crazy” isimli şarkısı Fatih Ürek’in “Hadi hadi”leriyle birleşti, enteresan bir potburiye dönüştü...
True Blue Anadolu Yakası’nın Kuruçeşme Arena’sı olmaya aday ama Fenerbahçe Orduevi’nin düğünleri yüzünden bu şansı kaybedecek gibi görünüyor.
Paylaş