Unuttuklarımız

Bir gün uyandık, bir partinin genel başkanının kardeşinin bekçilik yapmasına şaşırdık. Sonra gördük ki, kayırmacı, torpilci dünyanın sıradanlığını kanıksamışız.

Haberin Devamı

- Yeni fikir üretmek: Dikkat edin, memleketimizde yeni çağın dahileri, yaratıcılardan değil, zaten dünyada tutmuş işlerin uygulayıcılarından çıkıyor, bu da bize yaşadığımız zamanla ilgili herhalde çok şey söylüyor.
Sıfırdan iş üretme korkağı olduk. Televizyondan müzik dünyasına, hep aynı hikaye. Şöyle oturalım, kafamızı çalıştıralım demek yok. Çünkü artık yeni bir fikir bulmak, sıfırdan, hiçbir yerden esinlenmeden iş üretmek, “risk” sayılıyor.
O riskler de hiçbir zaman gerçek hayatta kendine yer bulamıyor. “Tutmuşu var, yeni fikri biz n’apalım?-Tutmuşunu alalım, kendimize uygulayalım” varken, artık kimse kimsenin yaratıcı aklına güvenmiyor.
Bu işin iki fena yanı var: Birincisi, “kopyacılık” sıradanlaşıyor, normalleşiyor.
İkincisi, işlemeyen demir pas tutarmış ya, yeni bir işe girişeceğimiz zaman akıl versin diye “zaten yapılmışını” bulamadığımız gün ne olacak, bilen varsa beri gelsin.
- Torpilsiz bir dünyanın normalliği: Bir gün uyandık, bir partinin genel başkanının kardeşinin bekçilik yapmasına şaşırdık.
Sonra kendimize şaşırdık, çünkü imkan varsa sonuna kadar, tepe tepe kullanmaya ve tüm eşrafına kullandırtanların diyarında yaşamaya alıştığımızın farkına vardık.
Gördük ki, kayırmacı, torpilci dünyanın sıradanlığını kanıksamışız. Çalış-kazan sistemi Türk tipi kapitalizmde pek geçerli olmadığı için (zira bizdeki sistem çalış-enayi yerine koyul daha ziyade), torpil bul-kazan sistemini tercih etmemiş bir adamın varlığını garipsemişiz.
- “Almanlar yenilince biz de yenilmiş sayıldık” cümlesinden ilhamımızı almışız, “Aileden biri köşeyi dönünce biz de dönmüş sayıldık/Aileden biri toplum içinde bir yere gelince biz de gelmiş sayıldık”a inananlarla, öyle yaşayanlarla aynı havayı solumaya alışmışız.

Haberin Devamı

Sosyal yaşama dair...

- Adab-ı muaşeret kuralları: El yazısıyla yazılmış, tarihi atılmış, hal hatır sormakla başlayan, derdini anlattıktan sonra en güzel dileklerin iletildiği mektupları unutmuşuz.
Onları “gereksiz vakit kaybı söz öbekleri” saymış, iletişimimizi sadeleştirmiş ve kabalaştırmışız. Zaten hayat kısa, uzatmaya ne gerek var, değil mi. O zaman: “Mrb cnm, nbr?” diye sorarım sana sevgili dijital dünya içinde iletişim kurarken ince hislerini kaybetmiş Habitus okuru.
- Günlük tutmak: “Hiç kimsenin görmeyeceği, okuyamayacağı bir dünya” yaratmayı, böyle hislerle, senelerce satır satır defterler karaladığımız, fotoğraf çekip albümlerde sakladığımız günleri unuttuk. Devir “ben ve çok ilginç hayatımı sizinle paylaşmak istiyorum, işte taharet musluğumdan bir ayrıntı” devri olduğu için, artık saklı defterler, “bana özel” kareler kalmadı pek.
Herkes yaptığı kakayı duyurma peşinde çok affedersiniz. Çok yaşa sen Instagram. Hayır, yanlış mı söylüyorum.
Söyleyin, kaç kişi “kimsenin okumasını istemediği” bir defter tutuyor? Kim “sadece kendi için” fotoğraf çekiyor? Varsa beri gelsin.
- Dostları hasretle anmak: “Kaç senedir görmüyorum, neler yapıyor acaba?” dediğiniz dostlarınızı hatırlamayı unuttuk. Çünkü biliyoruz ki, Facebook’ta Farmville, Ruby Blast Adventures ve Boggle oynuyorlar.
Onlara buradan sevgilerimi sunuyor, “N’aber canım? Ne güzeldi di mi 90’lar? Neon tayt giyiyor, Kızma Birader oynuyorduk” demek istiyorum.
İyi hafta sonları...

Yazarın Tüm Yazıları