Paylaş
Taparcasına sevdiğini, onun için en ilham verici insan olduğunu, yeteneğinin, güzelliğinin, zarafetinin ve çalışma etiğini benzersiz bulduğunu ve bundan dolayı onu ne kadar takdir ettiğini yazdı bu fotoğrafın altına...
En son bizim ünlüler sularında ne zaman böyle bir olay oldu düşündüm... Bulamadım.
Bizde birinin diğerini bu şekilde takdir etmesi için ya vefat etmesi lazım, ya yaşlanması, ya çok hasta olması...
Durduk yere kimse kimseye “Ah, ne güzel bir albüm yapmış, ne muhteşem bir insan” diye böyle övgüler düzmez.
Birinin yaptığı iyi bir albüm, sağlam bir duruş veya güzel bir mesleki çizgi diğerlerini bozar.
Herkes kendisi en iyi olsun ister çünkü.
En çok onlar dinlensin, en çok onlar konuşulsun, en çok onların fotoğrafı çekilsin, en çok onlar övülsün isterler...
Başkalarının başarısını kendi başarısızlığı olarak görürler...
Düet yaptıkları zaman bile aynı notadan söylerler, mesela biri diğerinin “ikinci ses”i olmaz, çünkü ikinci ses olacak yıldız, diğer yıldızı “projenin merkezi” haline getirecektir, aslında getirmeyecektir ama o öyle algılanmasından, kendinin ikinci plana düşmesinden korkar, çünkü ana melodiyi diğer yıldız söyleyecektir...
İşte bu yüzden bizim pop dünyasında düet, iki kişinin aynı anda aynı tondan avaz avaz şarkı söylemesinden ibarettir...
Bir harmoni, insanın kulağını okşayan bir uyum pek göremezsiniz.
Dümdüzdür, çokseslilikten uzaktır, dolayısıyla derinliği yoktur. Sadece iki ismin yan yana gelerek şarkıyı dümdüz okudukları bir PR çalışmasıdır...
Bu arada, artık pek olmayan o çoksesli güzel düetlerden birini Sezen Aksu, 1996’da Yaşar Gaga ile yapmıştı, bir Aksu şarkısı olan “Bile Bile”de...
Daha sonra 2009’da tekrar Levent Yüksel ile birlikte söylemişlerdi aynı şarkıyı.
Bilirsiniz, insanın tüylerini diken diken eden muhteşem bir şarkıdır... Yeri gelmişken dinleyelim, kalbimizi yeniden eritelim...
Bugün düet yaparken bile birbirlerinin üzerine çıkmaya çalışan yıldızları düşününce, Adele’in bu davranışı hakikaten insanın kalbindeki güzel hisleri köpürtüyor.
Sophia ve Jayne’in efsane karesi
Birbirinin aynı işi yapan insanlarda, şirketlerde rekabet söz konusu olduğunda bu kavram güzel kapılar açabiliyor.
İnsanlar, şirketler kendilerini geliştirebiliyor, daha iyisini yapma gayreti gösterebiliyorlar fakat konu sanat, müzik olduğunda rekabeti “İki telekomünikasyon şirketinin rekabeti” şeklinde algılamamak gerekir esasında.
Yapılan işler parmak izi gibi, birbirine benzese bile farklı, benzersiz...
Kimse birbirinin yerini alamaz, dolduramaz...
Tabii meseleyi böyle görmedikleri için birbirlerine burun kıvırıyor, kimselerle kendilerini denk görmüyor ve elbette asla birbirlerini takdir edemiyorlar.
Dünyaları nefret, haset, kıskançlık üzerine dönüyor. Kendi yeteneklerini, vizyonlarını bir kenara bırakıp dünya müzik piyasasındaki en popüler yıldızların şarkısından klibine, fotoğraflarından imajına her şeyini birebir kopyalıyorlar.
Bir de üzerine sosyal medya takipçileri ve şakşakçıları satın alıp kendilerine sanal ve büyük kısmı balon olan bir dünya yaratıyorlar.
Böyle bir dünyada elbette birbirini övmek, takdirini göstermek, hayran olmak gibi kavramlar bulunmuyor.
Dedim ya, “kendisiyle denk” gördüğü insanı takdir edebilmesi, iyi hisler besleyebilmesi için onun ancak vefat etmesi veya hastalanması gerekiyor.
Yoksa bizdeki durum, Sophia Loren ve Jayne Mansfield’in o efsane fotoğrafından hallice...
Paylaş