Trend gelir, hoş gelir

Ley, ley, lümü-lümü ley sevgili Habitus okurları!

Ben trendlerden çok sıkıldım, ya siz?

Zaten bilhassa modada artık son trend trendsizlikmiş diye duydum ya, kendimi Taksim Meydanı’nda sallandırasım geldi. Yok artık.

Bakınız, Deniz Berdan, Eda Taşpınar bile üzülmüş bu trendsizlik hallerine, kotlarını parçalıyorlar, deli gözlükleri takıyorlar. 

Onlar bile şaşırdılar kendilerini, biz ne yapalım değil mi?

Şimdi, istediğiniz kadar trendleri takip etmiyorum, ben üstüme yakışanı giyiyorum deyin, iş pek de öyle değil aslında.

Siz farkında değilsiniz ama baktığınız televizyon, okuduğunuz dergi, içinde bulunduğunuz sosyal ortam (mesela) yarın alacağınız kotun beyaz olanını tercih etmeniz emrini veriyor.

Hiiiç haberiniz olmadan mavi kot yerine bugünün trendi olduğu bilinen bir rengi tercih ediyorsunuz. ışte böyle böyle, virüs gibi yayılıyor bu trend dediğimiz hadise.

Bu duruma ne sebep oluyormuş, biliyor musunuz?

Beyindeki “ayna nöron” denen hücreler!

1990’larda Vittorio Gallase ve Giacomo Rizzolatti isimli iki ıtalyan bilim adamı maymunlar üzerinde yaptıkları deneyler sırasında karşılarındakini taklit etmeye zorlayan yeni bir tip nöron keşfetmiş. Bu hücrelerin tek marifeti, trendlerin yayılmasına neden olması değil elbette. Bilim adamları ayna nöronları psikolojinin DNA’sı olarak tanımlıyor, size o kadarını söyleyeyim.

Şimdi ayna nöronların modayı ve trendleri ilgilendiren kısmına dönelim.

Artık bu ayna nöronlarınız size babaannenizin 30 yıldır eskimeyen hırkasını kopyalamanızı emredecek.

“Uzuuuun yıllar kullanabileceğin ürünleri tercih et, bre tüketici” diyecek!

Bakınız, moda tanrıçası Anna Wintour bile öyle laflar etti ki, artık o da bunu diyorsa inanınız bu trendsizliğe efendim!

The Wall Street Journal’da bir söyleşisi çıkmıştı. şöyle diyordu; “Artık moda dünyasında, ancak özgün değeri olan parçalar iş görür. Çünkü çok fazla ürün, çok fazla kopyacılık, çok fazla tüketim var. Artık bir berraklık, bir düzelme, bir gerçeklik hissi gerekiyor bize. Kalite ve kalıcılık, dayanıklılık önemli.”

Krizin de büyük bir etkisi var tabii. Ekonomik koşullar son derece trend ve fahiş fiyatı olan bir ürüne cüzdan boşaltıp iki ay sonra onu bir köşeye atmayı kaldırmıyor...

Acaba nihayet akıllar başlara mı devşiriliyor?

Çok sıkıldım!

Öncelikle, bu köşemize gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkürü bir borç bilirim. Harika “Çok sıkıldım!”lar geliyor siz sevgili okurlardan. Biraz cebe doldurayım, çok yakında sizden gelen seçmece sıkılmaları dizeceğim sıra sıra. Gelelim bu haftanın sıkıntılarına:

Diyet muhabbetlerinden çok sıkıldım! Tam o diyetisyenler “Sekiz bardak su için, sabah kepekli ekmek-bir kibrit kutusu peynir, aç kalmayın, sık ama az yiyin, ayurvedik, doyurvedik” derken, EEEEH diyerek bir trambolinle zıplamak suretiyle üstlerine atlayacağım! Çok sıkıldım, çok! 

Kıvranma dansından çok sıkıldım. Bu kıvranma dansının en hasını Beyonce ve türevleri yapar. Onları Hadise takip eder. Gece kulüplerinde alkolün dozunu kaçıran cilveli hanım kızlar da kıvranıp dururlar. Kıvranmadan dans edelim efendim. Piton gibi, gerek yok öyle gevremeye. (Aytunç Bentürk, koş. Neredesin? Kadınlar kıvranıyor, yetiş!)

“Sıcaktan bunalan vatandaş denize koştu” haberlerinden çok sıkıldım! E, ya ne yapacağıdı? Kalorifer mi açacağıdı? Sıcaktan bunalan insanın denize koşmasının neresi ilginç, neresi haber, biri bana anlatsın. 

Ve tabii ki, trendlerden sıkıldım! Adem ve Havva trendi gelsin artık. En başa dönelim. Eko-don giyelim, yaprak örtünelim. 

Bonus sıkıntı: Hadi bu hafta da haber bültenlerinden gidelim.
İstanbul’a Istanbul (ya da Sstanbul) denmesinden çok sıkıldım. şimdi hep beraber doğrusunu söyleyelim: ıs-tan-bul. Neymiş? Noktası varmış.

Ayrıca NTV Hava Durumu Yorumcusu Gökhan Abur “şijaklıklar” değil, “sıcaklıklar” desin. O lafa takılıp yarın kaç derece, yağmur mu var, yoksa vatandaş şijaktan denize mi koşacak, hepsini kaçırıyorum.
Yazarın Tüm Yazıları