Paylaş
Dini, inancı kendi karanlık dünya görüşlerine göre yaşayanlar boyunlarını evinizin içine kadar uzatacak, sağlığınız veya iyiliğiniz için değil, “genel ahlak” denen muğlak meseleden ötürü yediğinize, içtiğinize, konuştuğunuza, görüştüğünüze, izlediğinize bile karışacak dese, inanır mıydınız?
Bu anlayışı sürdürmek üzere kraldan daha çok kralcılar yetiştirilir, eğitimde bilimin b’sinden söz edilmez, “Genel ahlak bekçiliği” temel mesele olurken bugünden 10 sene sonrasını düşünmek rahatsız edebilir.
Etmesin. Neden biliyor musunuz?
Toplum mühendisliği ile aydınlık insanları ancak yavaşlatabilirsiniz. Ülkeyi karıştırabilirsiniz.
Cehaletin kol gezdiği yerlerde insanları rahatlıkla etkiniz altına alabilirsiniz.
Karanlık bir yerlere götürebilirsiniz. Ama ışığı yok edemezsiniz.
Toplum mühendisliğine soyunmuş her insanın uzun vadede büyük hayal kırıklıkları ile dolu dünya tarihi.
Hatta Türkiye tarihi. Hatta “evlat mühendisliğine” soyunmuş ailelerin de hayal kırıklıkları büyüktür.
Müthiş yetenekli müzisyen çocuklarını “ille de doktor, mühendis, avukat” yapmak isteyen aileler hani...
G G G
Toplum mühendisliği bugün varsa bizde de vardı elbet. Başka türlüsü. Bir önceki nesilde, hatta ondan öncesinde de vardı.
Eskiden geçerli olan toplum mühendisliğinde “aydınlık inançlı” ile “yobaz dinci” aynı şeydi.
Bugün başı örtülü kadın veya bir “badem” gördüğünde önce uzak durup, sonra iletişim kurduğunda “Aslında makul biriymiş yahu!?” diyen herkes, işte o toplum mühendisliğinin ürünüdür.
Ne yazık ki eskiden yapılan toplum mühendisliği, bugün siyasette “başörtülü bacılarımız” edebiyatına yol açmıştır.
Geçmişteki toplum mühendisliği sayesinde orduevlerinde, başörtüsü takmış bir kadına herkesin ortasında “Çık dışarı!” diye bağıran insanların bıraktığı tortu, bugünün “Mağduriyetten siyasi fırsat yaratma” halinin ana konularından biri olmuştur.
Bugün olanların geçmişte olanlardan “harita” olarak pek fark yok.
“İntikam al-sonra kendi arzuların doğrultusunda devlet idare et.”
Geçmişte de “toplum mühendisliği ile siyaset ve devleti kendi hesaplarına alet etmek” vardı, bugün de var.
Sebepler, insanlar, konular değişiyor ama devletin kimileri için “Kendi isteklerimizi hayata geçirmek için kullanacağımız bir güç” olma hali değişmiyor.
Devlet neden var?
Halbuki devlet, içinde barındırdığı milyonlar için var. Onların iyiliği, rahatı için, “genel ahlak”ın değil, özgürlüklerinin, haklarının bekçisi olmak için, daha iyi eğitim, daha iyi sağlık hizmeti, daha iyi yaşam standartları, daha iyi çalışma koşulları, daha medeni bir dünya sağlamak için var.
Her “Güç şimdi bende” diyen bunu unutuyor.
Vatandaşın parasıyla hayata geçirdiği hizmeti bile “ben yaptım” diye sunuyor.
Bizim meslekte pek sevmediğimiz bir model gazeteci vardır.
Mesela muhabirlik yıllarında asabi, buyurgan, talepkar, doyumsuz, bağırış-çağırışla iş yapan, altında çalıştırdığı insanlara köle muamelesi yapan insanlar... Bu insanların altında çalışanlar, “büyüdüklerinde”, yani yönetici pozisyonuna geçtiklerinde, onlar da patronları gibi bağıran-çağıran, emirler yağdıran yöneticilere dönüşürler.
Kimileri de ders almasını bilir, “Ben bir gün iyi bir pozisyona gelirsem, bu adam gibi olmayacağım” der ve bunu yapar.
Gördüğü kötü örneği tekrarlamaz; vicdanları, adalet duyguları gelişmiş, başarılı ve sevilen yöneticiler olurlar.
Devletin haritası da üç aşağı beş yukarı böyle. Gücü eline alan, önce geçmişin intikamı peşine düşüyor.
Elindeki gücün büyüklüğünden sarhoş oluyor, “Her şeyi yapabilirim, paşa gönlüm ne isterse öyle bir toplum yaratırım, çünkü bu ülke benim” diyor.
Hayır efendim, bu ülke hepimizin.
Paylaş