Paylaş
Güvensizlik...
Bastığın zemini birinin sürekli gelip altından çekmesi hissi...
Belirsizlik... Yarını görememek... Arafta hissetmek... Savrulma duygusu...
Felaketlerin periyodik olarak hayatın akışını baltaladığı, kaybedilen canların “sayı”ya ingirgendiği bir dünyanın hisleri bunlar.
Terörle tepetaklak, allak bullak olan bir dünyanın hisleri.
Artık dünyada güvenli bölge, güvenli ülke, güvenli bir alan; hatta “gidelim buralardan” dediğinizde sizi güvende hissettirecek bir yer yok.
Bu da, nereye giderseniz gidin, o lanet güvensizlik hissini gittiğiniz yere taşıyacağınız anlamına geliyor.
Terör biz sokağa çıkarken, kalabalıklara karışırken, bir yerlerde iyi vakit geçirirken korkalım ister.
Kabaca, korkalım ister, herkesten şüphelenelim, her yerde şaşkın gözlerle etrafımıza bakalım, canımızdan endişe duyalım ister.
“Kendi gibi” yapamadıklarının korktuğunu, sonunda da can verdiğini zevkle izlemek ister.
Peki ne yapacağız? Kendimizi eve mi kapatacağız? Sadece Ortadoğu değil, bütün dünya kendini eve mi kapatacak?
Elbette hayır.
Biz yine konserimize gideceğiz. Sokağa çıkacağız. Restoranda oturacağız. Kalabalıklara karışacağız...
Tabii hep bu “haram” gördükleri hayatın içinde bir terör saldırısına kurban gitme riski taşıyacağız, kendimizi eve kapatmadığımız sürece.
Peki ne yapacağız?
Bu kesintisiz belirsizlik ve güvensizlik duygusu ile nasıl mücadele edeceğiz?
Galiba bir damla huzur bulmak için hayata baktığımız yeri değiştirmek gerekiyor.
İnsan “belirlilik” ister. Tutarlılık, süreklilik ister.
Yemek gibi, su gibi bir ihtiyaçtır bu. Hayatını sürdürebilmek için, kendisini ve çevresini belirli ölçüde kontrol altında tutabildiğini düşünmelidir...
Belirsizlik, acı çekmekle eşdeğerdir.
İşte bu yüzden, mümkün olduğu kadar belirsizlikten çekinmeye, kendimize öngörülebilir koşullar yaratmaya gayret ederiz.
Hepimiz böyleyiz, ruhumuzun gıdası bu. Beyin, böyle çalışıyor...
Belirsizlikten kaçacak şekilde.
Bilgi bir “ödül” beyin için, zira beyinde yemek veya seksle aynı bölgeyi harekete geçiriyor.
Bilgi edinmek, “açlığı gidermek” demek.
Bağımlılıkların çalışma mekanizmasıyla aynı esasında.
Dolayısıyla bilgi edinme, belirlilik ihtiyacına bir tür bağımlılık gibi yaklaşmak da mümkün.
Fakat bu bağımlılıktan kurtulamıyorsunuz, çünkü en temel insani ihtiyaçlarınızla, yemek, barınma gibi temel meselelerle de bağıntılı bir durum belirsizliklerin giderilmesi.
Belirsizlik hali ile savaşmak yerine var olan koşullar çerçevesinde kendimize “küçük belirlilik, netlik alanları” yaratmadığımız takdirde mutsuz olacağımızı söylemek mümkün.
Esasında bunu fark etmeden yapıyoruz.
Bakın mesela, boş kaldığı her anda bilgisayarda veya cep telefonunda oyun oynayanlar, kendilerini “tahmin edilebilir bir dünya” içine kapatırlar.
Kendi tahmin edilebilir koşullarını yaratmak, iyileştiricidir çünkü.
Düzen duygusu yaratmak iyileştiricidir.
Kimileri tam da bu yüzden dağınık bir evde, ofiste yaşayamaz, çalışamaz.
Dümeni düz tutmak
Gergin zamanlarda bulmaca çözenler, sinemaya gidenler, spor yapanlar, büyükler için boyama kitabıyla saatlerini geçirenlerin hareket kaynağı da de tam olarak bu “belirlilik” açlığıdır. Bu şekilde düzen, netlik duygusunu tatmin ederler.
Terör tehdidini yüksek dozda yaşayan ülkelerde insanların günlük hayatlarından vazgeçmemesi en büyük kanıttır.
İnsan beyni, sürekli “Her şey yolunda” demek istiyor ve bunu diyebilmek için ne gerekiyorsa yapıyor.
“Terör hayatı durdurmasın” tam olarak bu demek.
Yoksa insanlar can verirken eğlenmek, eğlenebilmek değil mesele.
Terör tehdidi altındaki dünyada dümeni düz tutabilmek, kendi küçük kesin, net ve “normal” alanlarımızı yaratabilmekten, aklımızı koruya-bilmekten geçiyor.
Paylaş