Paylaş
Trafik başlamadan kendinizi yollara atmalısınız ki vakitten kazanasınız.
Henüz horozlar ötmedi. Hoş, beton ormanı içinde horozu bulan bana da haber versin, biz en iyisi ona “komşu elektrik süpürgesini çalıştırmadan” diyelim.
Beş dakika geç çıktığınız için bugün ne yazık ki biraz yollarda bekleyeceksiniz.
Radyoları karıştırmaktan, etrafınıza bakmaktan, ufuklara dalmaktan, sürekli oturmaktan sıkılacaksınız. Kendinizden bile sıkılacaksınız.
İşe varacaksınız. “Ofiste çürüyoruz”cular isteksiz isteksiz çalışmayı sürdürecek.
Ofiste çürüme duygusundan kaçınmak için çözümü işkoliklikte bulmuşlar ise kafasını kaşıyacak vakit bulamamaktan şikayet etmeye devam edecek.
Şeker bağımlısı haline gelmiş garibim şehir insanı günde iki kez şeker krizine girecek.
Önce saat 11 civarı, sonra 3 buçuk, 4 gibi. Bir zamanlar bereket fışkıran memlekette, adeta çölde yaşıyormuşçasına başka ülkelere bağlı vaziyete getirildiğimiz için, elin tohumuna, GDO’lu yiyeceklere, rafine gıdalara mecburuz.
Yiyoruz. Bünyemize girenlerden beslenemediğimiz için her gün küçük haplar yutuyoruz. Vitaminler, mineraller...
Düzenli olarak şeker tüketmeye, boş besinlerle oyalanmayı sürdürüyoruz.
Dönelim tekrar işe. Senin meslek de zor şekerim. Gün boyunca kariyer savaşçılarıyla strateji oyunları oynayacak, sonra ona “iş hayatı” diyeceksin.
Çalışacaksın, çalışacaksın, çalışacaksın. Arada oyun-moyun oynayacak, iki nefes alacak, kahveni çayını içecek, sonra yine çalışacaksın.
Ondan sonra akşam eve döneceksin. Sabahın bir de akşamı var, yine radyo dinleyecek, yine sıkılacak, yine mutsuz olacaksın.
Evine geldiğinde patates çuvalı gibi kendini kanepeye atacaksın. Çocuğunla ilgilenmeye, kendine yemek pişirmeye bile halin olmayacak.
Ya dışarıdan söyleyecek, ya da şanslıysa evin diğer sakini sana bir şeyler hazırlayacak.
Yemekten sonra televizyonu açacaksın, yetenek yarışmasına, bir tane diziye miziye sabit gözlerle bakacaksın, sonra uyuyacaksın.
Ertesi gün de bir gün öncesinin aynısı olacak.
Küçük ölçekte hayat bu.
Biraz daha uzaklaşıp hayata şöyle bir bakacak olursak... “Zoom-out” yapalım, bakalım neler oluyor...
Sizi bir sonraki bölüme alalım.
“Zoom-out” yapınca da böyle
Cehaletin “standart” sayıldığı, siyasetten eğitime, hizmet sektöründen medyaya tek odağın para olduğu bir ülke.
Temel insani değerlerin yerini temel ekonomik değerlerin aldığı, gelişmenin, medeniyetin ranta bağlandığı, betonun ilerlemeden sayıldığı bir dünya.
Temel ahlaki değerlerin “insan olmak”tan değil, kadın veya erkek olmaktan, inanmaktan veya inanmamaktan geçtiği bir “düşünce” dünyası.
Giderek ortaçağ standartlarında bir dünya markası olmaya aday bir sistem.
Çarpıklığın, çürümüşlüğün 2013 modeli.
Boşlukların, birilerinin işine geldiği gibi çarpıttığı inanç, din kavramlarıyla ve bol miktarda betonla kapatılmaya çalışıldığı bir düzen.
Ağacı için savaşan bir üniversite için “kapatılsa ne kaybımız olur?” diye konuşanların dinlendiği bir karanlık çukur.
Tacizin her çeşidinin sarmaşık gibi ülkenin her yerine yayıldığı ve sıradanlaştığı, normalleştiği bir “medeniyet beşiği.”
Bilimin b’siyle değil para’nın p’siyle yola çıkan ve sonunda “şimdi dağılabilirsiniz” belgesi veren okullar.
İş bilmeyen mezunlar...
Ne için, kim için yaşadığını bilmeyen, hedefsiz, odaksız, rüzgarda sallanan milyonlar.
İşte onlar, dünyadan habersiz bir halde, kocaman sandıkları küçücük dünyalarına hapsolmuş, yaşamaktalar.
Paylaş