Paylaş
Yani işgünü anlamına gelen “workday” ile tatil anlamına gelen “holiday” kelimesinin birleşimi.
Türkçeye “tatiş” ya da “tatiş günü” olarak çevirmek mümkün.
Zaten, akıllı telefonlar hayatımıza gireliberi, tatilde işten kaçmak mümkün değil biliyorsunuz.
“İşimde akıllı telefon, özel hayatımda normal telefon kullanayım” gibi bir seçenek de olmadığına göre, yapacak bir şey kalmıyor. Daha doğrusu, eğer akıllı telefon kullanıyorsanız, sahip olduğunuz diğer “normal telefon”, tatilde işten kaçmak için kullanılamıyor.
Kelleway, böyle “işimsi tatil”in daha verimli olduğunu söylüyor. Plajda dizüstü bilgisayarlarıyla ofis bağlantısını koparmayan işadamlarının, böylece “Acaba işte neler oluyor?” diye endişelenmedikleri için akılları kalmadan rahat ve huzurlu bir tatil geçireceklerini söylüyor.
Aslına bakarsanız bu yönden değil de, “çalış-ödül kazan” mantığıyla tatile çıkıldığında alınan zevk artırılabilir. Şöyle ki, mesela tatilde sabah uyanıyorsunuz. Diyorsunuz ki “Ben iki saat çalışacağım, işlerimi bitireceğim, tatil moduna öyle gireceğim.”
İşte, bu biçimde, aylaklık yaparak başladığınız bir güne nazaran alınan zevk, ikiye katlanıyor. Yani, yapılacak bir iş olduğunda, tatilin zevki daha çok çıkıyor. Bir nevi “değer artırma yöntemi” yani.
Tabii öte yandan “ne işi yahu ben beş gün hayattan kopmak isterim”ciler var. Tüm teknolojiyi geride bırakıp kendini kumlara, doğaya, denize verip şehir yaşamını bir dakika bile aklına getirmek istemeyen grup. Başka bir deyişle, çoğunluk.
Bu modern dünya, insanı bir hoş ediyor efendim. Bundan yirmi sene önce birileri çıkıp “Tatilinize iş götürebileceksiniz” deseydi ona “Hadi ordan, saçmalama” deyip kovalardık.
Şimdi “Tatil moduna girememe sendromu” geldi hayatımızın orta yerine oturdu. Yani tatile çıksan bile “Acaba işte neler oluyor?” sorusu yakanı bırakmıyor.
Rekabet, kuyu kazmalar, zamanın gerisinde kalma gibi etkenler de işin içine girince iş paranoyası tavan yapıyor, tatilde bile bir dakika rahat bırakmıyor.
Şu “değer artırma” yöntemiyle tatilden alınan zevkin artması meselesini bir düşünün derim.
Zira kah akıllı telefonlarıyla, kah plajda kucakta laptop’larıyla işlerinden kopma lüksünü yaşayamayanlar için tek çare gibi görünüyor...
Hoş geldin Pera!
Bundan kaç ay önceydi Cengiz “Kızımın adı Pera olacak!” dediğinde heyecanlanmış, “Allaaaaaahhh, ben bunu yazarım” demiştim fakat Cengiz, “Hop dur, doğunca yazarsın” diye beni sakinleştirmişti.
Bilirim, insan güzel bir hadise gerçekleşmeden bunu duyurmak, “Nazar çekmek” istemiyor.
Ben de hem sevinçli, hem boynum bükük sustum tabii.
Aylar geçti ve nihayet güzel Pera, pazar günü dünyaya geldi. Şu noktada “darısı başıma” demekten kendimi alamıyorum sevgili evli ve çocuklu Habitus okuru.
Madem doğdu, kendisinin de izni olursa, bir gazete klasiği olan şu tanımı kullanarak güzel bebeğimize merhaba demek istiyorum:
“Hoş geldin Pera Bebek!”
Paylaş