Suret değiştirmiş kötülük

Ne garip bir hayatımız var. Cumartesi akşamı evde sabahlara kadar Meclis TV izleyip, bir sonraki gece Oscar heyecanına ortak olduğumuz bir şizofreni içinde yaşarken, insan bazen neyi yazacağını, neyin ucundan tutacağını şaşırıyor.

Haberin Devamı

Ucundan tuttuğun konunun kaç gün konuşulacağını da bilemiyorsun. Daha büyük dertler varken, konuştuğun konu konuşmaya değer mi, onu da bilemiyorsun.
Her gün daha kötü, daha acayip, daha delirtici, daha büyük ölçekte bir yalan veya kahredici bir konu ortaya çıkabiliyor, acı bile eskide kalıyor.
Türkiye’de normal, sıkıcı, sıradan bir gün yaşamak olanaksız. Yaşamaya çalışırsan çıldırırsın, kafaya huni takacak seviyeye gelirsin.
Delirme sınırına öyle kolay ulaşıyorsun ki üstelik...
“Bir yandan dünyayı takip edeyim, bir yandan da ülkemin olaylarını” dediğin zaman başlıyorsun kayışı koparmaya...
Bunun matematiği çok basit.
Üçüncü dünya ülkesi dertleriyle yalan propaganda destekli siyaset harmanlanıyor, sen tam “Dur şöyle dünyada neler oluyormuş, bir bakayım” dediğinde gündemle önüne duvar örüyor.
Dünyada ne olacağına bakmaya da gerek yok; durduğun yerde, kendi alanında bile rahat bırakmıyor seni bu duvar.
Film izlemek, kitap okumak, ne bileyim magazinle ilgilenmek, sokakta boş boş dolanmak... Bunların hiçbirini hakkıyla yapamıyorsun.
Bir türlü “Tam rahatlama, Türkiye gündemi hariç bir konuya tam olarak odaklanma”ya sıra gelemiyor, zira ülkenin gündeminde hayatını doğrudan etkileyecek meseleler var ve vaziyet öyle vahim ki...
Neler yok ki...
Güçlüye yanaşıp cukka düşünenler, hiçbir konuda bilgi sahibi olmamasına karşın insanı hayrete düşüren bir kendine güvenle sağa sola saldıranlar...
Hiçbir şey bilmemenin normalleşmesi, garipsenmemesi...
Yalanla güdülen kitleler...
Kadının bir çöp kadar değerinin olmaması...
Demokrasinin, en doğal vatandaş haklarının buhar olup uçması...
Akla değil hurafeye-yalana meyleden, mantığın m’sinin bile söz konusu olmadığı tuhaf bir topluma dönüştük.
Belki de dönüşmedik. Yapı olarak hep böyleydik, sadece bu yapıdan haberdar değildik, büyürken bilinçli olarak edilmedik...
Başka türlü öğrendik kendi ülkemizi. İyi uyuduk, uyutulduk.
Herkesi kol boyumuzun uzandığı mesafede olan insanlar kadar iyi, eğitimli, donanımlı ve vicdanlı sandık.
Zannettik ki durum o kadar da vahim değil.
Yeri gelmişken, toplumu iyi okumayan, okusa bile bilinçli olarak okuduğunu görmezden gelen ve bugünlere yol açanlara, bugünün mimarlarına selam edelim.
“Burası benim çocukluğumun ülkesi değil” diyordum ara sıra. Demiyorum artık, çünkü biliyorum ki ben çocukken de bir masal ülkesi değildi burası.
O zaman da yine şahsi güç derdinde, kendi hayat görüşünü başkalarına zorla enjekte etmekle meşgul başkaları vardı.
Başka yalancılar, başka şekilde toplumun zekasıyla alay edenler, başka kötüler, insani zaaflarına yenilen başka zayıflar, başka sansürcüler vardı.
Kötülük suret değiştiriyor, nüfusla birlikte katlanarak artıyor, bunu yönlendirecek uyanıklar çıkıyor.
Nüfus bunun dörtte biriyken de benzer özelliklere sahiptik şüphesiz.
Vicdansızlık, cehalet, şark kurnazlığı, uyanıklık, yalancılık, “işime geldiği gibi”cilik bir günde ya da çeyrek yüzyılda çıkmadı ortaya.
Ha, belki sayıca azdı bu güruh.
Artık kalabalığız, çok kalabalığız.
Bu dev kalabalığın bir kısmı dünyadan ve kendi ülkesinden, tarihinden bihaber bırakılmış, dezenformasyonla kolayca yönlendirebilir, kandırılabilir...
Bir kısmı ise ekmek parası uğruna gönüllü veya gönülsüz aklını, mantığını, vicdanını satıyor olabilir.
Aynı eskisi gibi; ancak nüfusla birlikte artık bu, sayıca çok ama çok kalabalık bir kitle demek.
Üstelik eskiden sosyal medya yoktu, şimdi hepimiz birbirimizden haberdarız, halimizin ne kadar içler acısı olduğu ortada.
İşin daha acı tarafı, halkın zayıf kaldığı/bırakıldığı taraflarını kullanarak siyasi çıkar elde edenleri izlemek.
Toplumu çökertme pahasına yaptıklarını görmek....
İşte bu insanın içini kavuruyor.
Kendi ülkende bunlar olurken nefes alamıyorsun ki dünyayı takip edesin.
Kendinle ilgilenesin.
Küçük, sıradan, uyduruk dertlerin olsun. Evde oturup “canım sıkılıyor” deme lüksün olsun. Yok burada. Yok.
Bugünün kötüleri eskidiğinde, toplum aynı olduğu için yenileri çıkacak.
Biz yine benzer konular konuşuyor olacağız.
Eğer toplum olarak değişmek için küçük veya büyük; herhangi bir adım atmazsak, bin sene sonra da aynı bugün gibi suret değiştirmiş kötülüğü konuşuyor olacağız.

Yazarın Tüm Yazıları