Paylaş
Aslında modadan ziyade, koşullara ayak uydurmak olarak tanımlamak lazım bu durumu.
“Madem kilo veremiyoruz, artık tığ gibi olmak büyük efor gerektiriyor, araziye uyalım bari” demiş herhalde İngiliz kadınları.
Tabii ne yalan söyleyeyim, bu haberi duyunca rahatladım. Yavaş yavaş ince bel takıntısından uzaklaşıyoruz demek ki. Etli butlu kadınlar yükselişte.
Tabii “su kabağına evet ama yetmez” demek istiyorum şu noktada. Bir sonraki adım “meşe odunu bel modası” olmalı.
Valla yapacak bir şey bulunmuyor bu konuda, belimiz kalınlaşıyor.
Oturarak çalışan kadın evrim geçirdi geçirecek. Baksanıza kum saatinden armuda döndük, sesini çıkaran yok.
Bir defa, insan vücudunun doğasında yok bu kadar oturmak. O kadar hareketsiziz ki, beş dakika yürümek bile artık çoğu kadının vücudunda tokat etkisi yapıyor.
Keşke aksi olsaydı tabii, biraz daha kas gücüyle hayatı idame ettirebilseydik...
Ha yani merdaneli çamaşır makinesini özlüyor değilim ama biraz daha hareketi hayatın içine katabilseydik, ‘su kabağı vücudu’ beğenmek zorunda kalmazdık.
Tabii su kabağı dediğin tipte de ince bel var hafif.
Odun bel modası gelmedikçe bize yine her gün işkence.
Bakınız, şu hayatta belimi ince göstermek için harcadığım çabayı düzenli olarak spor yapabilmek için harcasaydım çoktan istediğim forma girmiştim.
Beli kemerlerle ölümüne sıkmak mı dersiniz, korse kullanmak suretiyle nefessiz kalmak mı dersiniz...
Meşe odunu modası öneriyorum sizlere efendim, tek çözümdür bu. Zaten hareketli bir yaşama sahip olsan bile yine de göbekten kurtuluş yok. Biliyorsunuz bu odun bel konusunun bir diğer sebebi de stres.
Hadi, her şeyi yaparsın forma girmek için, iradeni kullanırsın falan filan ama stresi nasıl engelleyeceksin?
Ben, mesela, olur olmaz her şeyi ve herkesi takarım, kendime dert ederim ve maalesef bu huyumdan vazgeçemiyorum.
Şimdi ben nasıl hayatımdan stresi çıkaracağım da dolayısıyla belim incelecek? İmkansız efendim.
Odun bel moda olsun, çok rica ediyorum yoksa biz kadınlara şu dünyada iki gram mutluluk yok.
TV’de bunlardan çok sıkıldım!
- Kadın ve erkek ilişkileri üzerine kurulmuş sitcom’lardan:
Bence ekran, kadının erkeğe dik dik baktığı, didişmeli birtakım diyaloglara girdiği dizilere doymuş durumda.
- Kahkaha efektinden: Memleketimin dizilerinin yegane kurtarıcısı.
Dizide gülünecek bir tane diyalog olmadığı için yarım saatte 30 defa kahkaha efekti duyuyorsunuz. İyi de kimse demiyor mu, kahkaha efekti fon müziği gibi “ortam kaynaştırıcısı” olmaz diye... Bakın sevgili yapımcı kardeşlerim, iki kere iki dört. Yersiz kullanılan efekt, sinir bozuyor, derhal kanal değiştirtiyor.
Öyle bir duruma geldim ki artık bir sitcom’da her cümlenin sonuna bir kahkaha efekti koyulmuyorsa bir eksiklik hissediyorum.
Misal, karakter “Naber canım” diyor, “hah” diyorum, geliyor kahkaha.
Gelmeyince bir fena oluyorum...
Aynı muhabbet
Sitcom demişken, sürekli aynı muhabbet üzerine dönen esprilerden de sıkıldık. Artık herhangi bir sitcom’da leb-leblebi ilişkisini rahatça kuracak hale gelmiş bulunuyorum.
Konuşmanın başından belli oluyor esprinin muhteviyatı. Mesela bakınız, yüz kere tekrarlanmış bir espri, hemen örneğimi vereyim:
Eğer bir dizide kalabalık bir ekip halı saha maçına gidiyorsa, olacaklar çok nettir. Bileceksiniz ki bir karakter orada sakatlanacak, “komedi” onun üzerine dönecektir.
Kahkaha efektleri bu defa kolunu-bacağını burkan karakter için gelecektir.
Vallahi gülmüyoruz sayın yapımcılar, billahi gülmüyoruz.
Daha başından sonunu bildiğimiz, benzerini 70 kere dinlediğimiz diyalogların nesine gülelim?
Paylaş