Şov (zaten) devam ediyor...

Herkesin acıyla baş etme yöntemi farklı.

Haberin Devamı

Kimisi kendi etrafına bir koza örer, onun içine girer ve acı halinde hissettiği o “iç organlarının bile erimesi” hissini dibine kadar yaşar.
Eriyene, onu tüketene kadar bekler...
Konu ölüm olduğunda acı tükenmez şüphesiz.
Biçim değiştirir, ilk anda hissedilen o yokluk hissi, yerini insanın kalbinin köşesine yerleşmiş betondan bir bloğa bırakır...
O ağırlık orada sonsuza kadar kalacaktır.
Acısını içinde tüketerek yaşamak isteyenler, her nasıl mutluluğu kollarını açarak karşılıyorsa, acıyı da son damlasına kadar yaşaması gerektiğini düşünürler.

* * *

Kimisi kendini uyuşturmak ister, acıyı kaldıramaz.
Bünyesi acı çekme halini reddeder.
Psikolojik destek alır, ilaç kullanır...
Dostlarıyla konuşur, uzun bir süre aynada baktığında tanıyamayacağı bir insana dönüşür.
Kimisi de aklını, elini oyalamazsa, düşüncelerini odaklayacağı bir konu bulmazsa “acıdan delirme” sınırına yaklaşacağını bilir.

* * *

Haberin Devamı

İşine odaklanmalıdır, bir başkasına faydalı olmalıdır...
İşler yolunda olmasa da yolunda giden bir taraf muhakkak kalmalıdır.
Her gün ne yaşıyor ve ne yapıyorsa, onları yapmaya devam eder. Rutinlerini sürdürür. “Hayat aksıyor” duygusuna yenilmek istemez.
Aksayan tarafı, aksamayan tarafla dengelemek zorunda olduğunu düşünür.
İşte, insan beyninin kendini koruma mekanizması kimilerinde böyle çalışır...
Acı “gitmek” ile eş anlamlıysa, içinde açılan boşluğu doldurmalıdır.
Acıyla ancak bu biçimde savaşabilecektir çünkü.
İş yapmalıdır, aklını meşgul tutmalıdır.

* * *

Candan Erçetin, annesinin vefat ettiği gün konsere çıkıyor... Konserini iptal etseydi buna itiraz eden olmazdı, eminim.
Fakat...
Bir insan büyük kayıplar sonucu işine devam ediyorsa eğer...
Vaziyeti “şov devam etmeli” olarak değil, sanatçının kendini, aklını koruma, acıyla savaşma yöntemi olarak algılamalıdır.
Belki klişe gelecek, gözlerinizi devireceksiniz ama...
Mutluluk, acı, karışık duygular, darmadağın olmuş fakat asla dışarı “çaktırılmayan” iç dünyalar...
Hangimizin hayatta karşılaştığı her kasiste yavaşlama, durma lüksü var?
Sonunda ölüm olmasa da iç dünyamızda türlü acılarla gevreyip sanki hiçbir şey olmamış gibi işimize devam etmiyor muyuz?
Sabah uyanıp yüzümüzü yıkayıp her gün ne yapıyorsak onu yapmayı sürdürmüyor muyuz?
Aynı cümleyi popüler söyleyişle tekrar edeyim: Şov zaten hep devam etmiyor mu?
Zamanı durdurup “bir dakika mola” diyemiyoruz.
O hep akıyor, istesek de istemesek de tüm gücüyle kolumuzdan çekiyor, bizi yanında sürüklüyor.
İnsan beyni ancak kendini korumak için türlü yöntemler geliştiriyor.
“Şov” sahnede değil, hayatın içinde zaten hep devam ediyor.

 

 

Yazarın Tüm Yazıları