Sorumluluk

İnsanların hayatlarını ilgilendiren bazı mesleklerde, kişilerin eline dümen verilmeden bazı sorular sorulur.

Haberin Devamı

Bir meslek hakkında yeterince bilgi ve eğitime sahip olması yeterli değildir uzmanın. Aynı zamanda psikolojik açıdan da yeterli olması gerekir. Fevri kararlardan, temelsiz, bilgi kaynaklı olmayan, egoya dayanan kendine güvenden uzak durmalıdır kişi.
Mesela pilotluk. Kibre, keyfiyete, “bize bir şey olmaz”lara müsaade etmez. Kurallara harfiyen uymadan bu mesleği icra edemezsiniz. Düzenli sağlık kontrollerine tabi tutulursunuz. Şans, kör talih gibi konular hayatınızı yönetmez. Bilgi, teknik beceri, deneyim, sağlıklı düşünebilme becerisi ve yetenek birleşir, sizi işinizde başarıya taşır.
Kitlelerin hayatını ilgilendiren birçok meslekte aranır bu şartlar.
Bazılarında ise fena halde atlanır.
Halbuki “sadece kendini ilgilendiren iş” diye bir kavram yok. Bir iş yapıyoruz ve onu insanların hizmetine sunuyoruz. Ne ölçekte olursa olsun işlerimiz, sadece bizi değil, başkalarını da ilgilendirir hale geliyor. Dolayısıyla istesek de, istemesek de sorumluluk alıyoruz.
Yazar, çizer, ressam, memur, bakkal, mobilyacı, siyasetçi, ayakkabıcı, inşaatçı...
Bu mesleklerin sayısını artırabilir, sayfalar doldurabilir ve onları önem sırasına dizebilirsiniz.
Bu ancak “sizin için” önem sırası olabilir. Başkasının listesindeki üst basamaklarda sizinkinden başka meslekler görürsünüz.
Bir mesleği icra ederken sırtımızda “sorumluluk” denen kocaman bir çanta taşıyoruz.
O çantanın içinde sağduyu, vicdan, insani özelliklerimizin hepsi, eşitlik, iyilik gibi başlıklar var. O başlıkların altında yüzlerce madde var.
Sorumluluk çantasını herkes taşıyor. Farkında olmayanlar da taşıyor. “Bir şey olmaz bana” diye hayatını rastgele yaşayan herkes taşıyor. Soma’daki madenin sahipleri de taşıyor. Yaşam odası yaptırmayan siyasetçiler de taşıyor. İnşaatlarda yeterli önlemi almadıkları için işçilere ihmallerini canlarıyla ödeten tüm inşaatçılar da taşıyor.
Bakın bunlar gözümüzün önünde olan örnekler. “Bana ne, ben sorumluluk taşımıyorum işte” diye tutturanlar. Yüzlerce insanı öldürenler.
Daha az görülen ama hayatınızı rastlantısal olarak geçirmenize sebep olanlar da var. Her zaman öldürmüyorlar ama risk hep var. Cep telefonuyla konuşan belediye otobüsü şoförleri mesela. Hep görüyorsunuz ama kanıksadınız onları, o yüzden “az görünür” oldular. Veya arabada can mı var, bebek mi var umursamadan terör estirenler. İnsanların üzerine sürenler.
Şark kurnazlığı ile iş sürdüren herkes. Malzemeden çalan, çürük, eksik mal satan, iki kuruş fazla kazanacağım diye hak yiyen herkes. Cebini başkasının parasını çalarak dolduran herkes.
İşini sorumluluğuyla yapmayan herkes, başkaları için hayati tehlike oluşturacak koşullar yaratabilecek potansiyelde. Az ya da çok, önemli ya da önemsiz işler yok şu hayatta. İş yapılıyor, diğer insanlara sunuluyor.
Siyasetçilerin de meslekleri hayati. Kitleleri yönlendirme becerileri az çok hepsinin var. Kitleleri birbirinden nefret edecek kadar doldurabilir veya tersine “Farklı düşünüyoruz ama birlikte yaşayabiliriz” diyebilirler. İşte “hayati” olduğu yer de bu. Dilerlerse birbirlerine nefretle bakmayan insanlar yaratabilirler.
“Ben, ülkeme hizmet etmek istiyorum” diyebilirler veya tersine, egolarına, zenginlik ve güç hırsına yenik düşebilir, kişisel hırslarını “siyaset yapmak” eylemi altında tatmin etmeye çalışabilirler. Doğruya doğru diyebilir veya tersine, yanlış olduğunu bildikleri konuya, sırf çıkarları öyle gerektiriyor diye “doğru” diyebilirler. Günahsız insanları hedef gösterebilir, sırf çıkarlarına yarıyor diye esas günah sahiplerini koruyabilirler. Sadece kendilerini düşünüyor olabilirler ancak hitap ettikleri kitlenin, olan biteni “milli meseleler” olarak algılamasını sağlayabilirler.
Kimsenin mesleği diğerinden üstün değil ancak konu milyonlarca insan olunca, siyasetçilere iyi, doğru, hakkaniyetli olmak konusunda biraz daha fazla iş düşüyor gibi...
Ne dersiniz?

Yazarın Tüm Yazıları