Paylaş
Bundan 5 yıl önce, bir kuaförde, Venezuelalı bir genç kadın ile tanıştık.
İsmi Sasha’ydı; burada, İstanbul’da yaşıyordu. Hem kurumsal bir işte çalışıyor, hem de İngilizce öğretmenliği yapıyordu.
“Kuaför muhabbetleri”ni kadınlar iyi bilir, gel zaman git zaman karşılaşa karşılaşa dost olduk birbirimizle.
Bir gün dedik ki “Kuaförde sohbet ede ede bir hal olduk, ara sıra buluşsak ya?”
Uzun zaman boyunca, müsait olduğumuz günlerde hep buluştuk. Yemek yedik, kahve içtik, bol bol lak lak yaptık.
Farklı kültürlerin insanlarıydık ama bir kere “klik” sesi çıktı mı arkadaşlıktan, ülke, dil, din, ırk, mezhep farkı dinlemiyor.
Can ciğer kuzu sarması oluyorsun, birbirinin dilinden anlıyorsun.
Sık sık görüşemedik mi, mesajlaşırdık. Birbirimizin halini hatırını sorardık.
Üç yıl önce evlendiğimde, erkek arkadaşı ile birlikte mutluluğuma ortak oldu.
En az benim kadar sevinçliydi törende...
Pek güzel bir akşam geçirdik birlikte. Eğlendik, içtik, dans ettik...
Sonra “evlilik sonrası halleri”ne girince görüşmelerimiz nispeten seyrekleşti.
Sevgililer, kocalar nedense hep arkadaşlardan önce gelir ya...
Sevgili yapan Facebook’u terk eder, evlenen kendini bir süre kendi dünyasına hapseder.
Sanki etrafta başka insanlar, dostlar, arkadaşlar yoktur.
Hoş, yaş ilerlediğinde insan biraz daha toleranslı oluyor bu duruma karşı.
“Sevgili yaptım” diyene “Tamam, anladım ben seni, cicim ayları geçince görüşürüz” diyorsun ve bu normal geliyor.
Kızmıyorsun eskisi gibi, “Neden sıra önce arkadaşında değil de sevgilinde?” diye bozulmuyorsun.
Arkadaşın evlenince, çocuk yapınca, zaten tamamen “dış kapının mandalı” hissediyorsun kendini ve buna darılmıyorsun.
Hele çocuk varsa artık hayatta, kendini arkadaşının öncelikleri arasından çıkarmayı bile göze alıyorsun ve bunu gönüllü yapıyorsun...
Neyse, gelelim dostuma. Sasha’ya.
Bir süre hiç görüşmedik. Ara sıra mesajlaştık, birbirimizin hatırını sorduk.
Sonra bir dönem konuşmalarımız adeta bıçak gibi kesildi.
Ne telefonlarıma çıktı, ne de mesajlarıma cevap verdi.
Facebook, What’sApp, hak getire. Sanki dünya üzerinden yok olmuştu.
Anlamadım, “Herhalde görüşmek istemiyor” dedim. Aramaktan vazgeçtim.
Hoş, benim dargınlıklarım uzun sürmez.
Bir gün tekrar şansımı denemek istedim.
Facebook üzerinden bir mesaj yolladım. Bu defa cevap verdi. Beklemediğim bir yerden geldi üstelik cevap.
“Melike” dedi, “Ben rahim ağzı kanseri oldum. Ağır bir tedavi görüyorum.”
Ben “Acaba benimle görüşmek istemiyor mu” derken, meğer arkadaşım kanserle boğuşuyormuş.
“Haberler kötü değil” dedi. “Genellikle dinleniyorum, sokağa pek çıkmıyorum ama kendimi iyi hissetmeye başladım”
Uzun bir Facebook mesajlaşmasından sonra en kısa zamanda buluşmak üzere sözleştik.
Bu arada iş, güç, taşınma telaşı derken birkaç ay geçti.
Bu arada, Sasha’nın evine yakın bir yere taşınacağımız için seviniyordum.
“Artık birbirimize yürüme mesafesindeyiz, sık sık görüşürüz” diyordum.
Tüm o telaş bittiğinde bir akşam Facebook’u açtım. Sasha’nın profiline girdim.
Profilinde gözüme çarpan ilk mesaj, bir arkadaşının ona yazdığı “Sasha, güzel meleğim. Seni hiç unutmayacağız” notuydu.
Bir süre ekrana gözlerimi kırpmadan baktım.
Arkadaşım, rahim ağzı kanseriyle olan savaşına yenik düşmüş.
Ben onu arayamadan, o bu dünyayı terk etmiş.
Kahroldum.
O notu gördüğümden beri her gün Sasha’yı düşünüyorum.
Hani arkadaşlarımızı düşünürken “O mu aradı, ben mi aradım önce” “En son kim aramıştı” diye belleğimizi zorluyoruz ya bazen...
Boş verin bunları. Arkadaşlarınızı arayın.
Sasha’yı aramak istiyorum, bize davet etmek istiyorum, sahilde birlikte yürümek istiyorum, Cadde’de eskisi gibi turlamak istiyorum. Yapamıyorum.
Siz şimdi hazır kendi arkadaşlarınızla bunu yapabilirken, düşünmeyin “Önce kim aramış, sonra kim aramış”ları...
Çok meşgulseniz bile arayın arkadaşlarınızı.
Canınız sıkıldığında değil, sadece seslerini duymak için arayın, hallerini hatırlarını sorun.
Bir de... Her sene PAP Smear testinizi yaptırmayı ihmal etmeyin. Olur mu?
Huzur içinde uyu güzel arkadaşım. Hep aklımda olacaksın.
Paylaş