“Sevgili oğlum...”

Emek Sineması bir simgeydi, pazar günü yaşanan “sinemacılara tartak, biber gazı ve tazyikli su” vakasıyla yeni dünyamızın da simgesi artık.

Haberin Devamı

İleride çocuklarımız “2000’ler nasıldı?” diye sorduğunda bu yılları ona nasıl anlatacağız dersiniz? İşte şöyle:

“Sevgili oğlum... 2000’lerde dünya ve Türkiye daha önceki yıllarda görülmemiş bir değişim sürecine girdi. Paraya tapan milyonlar, arkalarına internet çağının hızını ve gücünü aldılar. Dünyamız, paradan başka hiçbir meselenin sıkıntıdan sayılmadığı bir yere dönüşmeye başladı. Yavaş yavaş, kimi zaman da büyük bir hızla, kültürün, tarihin, insanı insan yapan ne varsa tüm değerlerin içi boşaltıldı.

İnsanlar, ilkokul sıralarından üniversiteye kadar ulaşıyor ancak bu sırada ne ailelerinden ne de okullarından insanlığın, dünya mirasının, tarihin insanoğlu için anlamını öğrenebiliyorlardı. Sadece paraya tapan, televizyon ve bilgisayara bakıp saatlerce oyalanmakta bir tuhaflık görmeyen iki ayaklı canlılara dönüşüyorlardı.

Haberin Devamı

Medya da değişmişti. Suya tirit programlar tavan yapmıştı. Tek ölçü birimi ‘dikkat çekme’ olmuştu. Haliyle ‘okumak’ eylemi düşüşe geçti. Hiç durmadan renkli şekerler sallamaya veya bir çift meme-bacak göstermeye mecburduk adeta.

Bu tuhaflık denizinde boğulmamak, yok olmamak isteyenler hakim kültür düzeyinde hareket etmeye mecbur kalıyordu, bırakılıyordu...

Bu esnada koca bir ülkenin hafızası siliniyor, görülmemiş düzeyde bir cehalet, toplumun tüm katmanlarına dalga dalga yayılıyordu...

Ne oluyordu biliyor musun oğlum? Mesela en temel bilgilerden bile yoksun kalmış gençler, kolay para kazanmak için bilgi yarışmalarına katılıyor, Marx, Halide Edip ya da ne bileyim, Elizabeth Taylor gibi yanıtları olan ‘Bu ünlü kimdir?’ soruları karşısında şoke oluyorlardı. Hiçbir fikirleri yoktu... ‘Ünlü’ dediğin Beren Saat’ti sadece. Murat Boz’du. Hürrem’di, Kuzey’di, Acun’du...

Ekran başında oturup Elizabeth Taylor ile ilgili HİÇBİR fikri olmayan genci izleyen ve dünyadan kopmamış -ne yazık ki sayıca az olan- diğerleri ise, okumuş cahiller ordusunun kalabalıklığını henüz algılayamadığı için olanlara şaşırıyordu...”

Emek, pazar günü olanlarla hatırlanacak

Hayat dediğimiz, ‘para gelsin bir yerlerden, yiyelim, içelim, sevişelim, sağda solda takılalım’ ekseninde dönen ve kesinlikle insaniyet namına bir eksiklik hissetmeyenlerle tıka basa dolmuştu.

Haberin Devamı

Öte yandan dünyayı ve insanlığı kendi inancı üzerinden algılayanlar ve kendi gibi olmayanı fişleyenler sayesinde hareket etmek ve ‘İki kere iki dört eder’ demek zordu.

Tüm bu insanlar toplandı, koca bir tarihi ortadan kaldırdı. Hiçe saydı.

Koca kentleri uzaktan bakıldığında koca bir gecekondu mahallesi gibi görünen hilkat garibelerine dönüştürdüler. Bomboş adamlardan oluşan koca bir toplum yarattılar. Üstelik boşluğun farkında bile değillerdi, memnunlardı hallerinden...

‘Yeni’ uğruna eski ve değerli olan ne varsa hepsini bir kepçe darbesiyle yok ettiler. İlhamlarını da cennet bir vatanın halihazırda olan müthiş kültüründen değil, çöl iklimine meydan okuyan Ortadoğu ülkelerinden aldılar.

Haberin Devamı

Tabii bizimkilerin meydan okuduğu çöl iklimi değil, Türkiye’nin kendi renkli kültürüydü. Kalan 3-4 rengi ortadan kaldırmak için savaşıyorlardı... Renklerin simgelerini de bir bir ortadan kaldırıyorlardı...

Bu yolda, kilometreka-reye üç AVM düşmeye başlamıştı, devamı da geliyordu. Mesela, kültür sanat aktivitesi dediğin, bir AVM içinde aval aval gezinip daha sonra sinemasına girip mısır avuçlamaktı.

Ha, bu kültürün karşısında duranlar da vardı... Ancak sayıca azlardı ve genellikle birbirlerine burun kıvırmaktan ve snopluktan önlerini göremiyor, kişisel zaferleriyle meşgul oluyorlardı. Bireycilerdi. ‘Ben’cilerdi... Dolayısıyla birlik olup ‘teneke adamlar’ın karşısında bir kale gibi dikilemiyorlardı.

Haberin Devamı

Değerlerini korumayı bir türlü beceremiyorlardı.

Bir gün sinemacılar ve yaşadığı toprağın kültürüne değer veren, yok olmaması için elinden geleni ortaya koyan bir grup insan, Emek Sineması’nın yıkımını protesto etmek için Yeşilçam’a yürüdü.

Görevi vatandaşını koruyup kollamak olan polisimiz tarafından tartaklandılar. Yüzlerine biber gazı sıkıldı. Tazyikli su yediler, darp edildiler...

Emek, bu defa bir toplumun, bir ülkenin nasıl içinin boşaltıldığının, insanı insan yapan değerlerden nasıl uzaklaştığımızın simgesi oldu.

Oğlum... Emek yıkıldı ama biliyor musun, en çok da bu yönüyle hatırlandı...”

Yazarın Tüm Yazıları