Paylaş
Cumartesi günü Demet Cengiz’in haberinde Psikolog Çiğdem Tiryaki bu çılgınlığı sosyal ve ahlaki kodların değişmesine bağlıyordu. Yaşamımızın içindeki boşluk duygusunu sadece sosyal medyayla dolduruyoruz. Beğenilme arzusunun tatmini de aynı kanalla gerçekleşiyor. “Selfie” bombardımanı tam da bundan...
Selfie çekenleri konuşuyoruz ama selfie’ye maruz kalanların psikolojisini hiç konuşmuyoruz, onu da konuşalım.
Şimdi efendim, selfie’lere bakmaktan hoşlanan, hayatı buradaki paylaşımlardan takip eden ve merak duygusunu giderenler var, bunu bir kenara koyduk. Peki ya sosyal medyayı haber almak için veya içerik bulmak için ya da ne bileyim, en basitinden güzel fotoğraflar görmek için kullananlar? İşte onlar, selfie’cilerden doğal olarak sıkılıyor. “Beğenilme arzusu” ekrandan fışkırınca “Yetheeeeer” diyorsun, basıyorsun unfollow’a.
Ha, şöyle bir durum var elbette: Gerçek hayatta iyi iki arkadaşın “sosyal medya dili” birbiriyle uyuşmayabilir. Fakat yan yana geldiklerinde pek güzel vakit geçirirler ve birbirlerine “neden beni takip etmiyorsun” diye bozulmazlar. Normali bu olmalı değil mi?
Hayır efendim. Bu olacaksa da gelecekte olacak herhalde, henüz değil.
Evet, “unfollow’a bozulmak” diye bir hadise var bu sosyal medya diyarında. (Beni kim unfollow etmiş diye kontrol etme ihtiyacı hissetmiyorum mesela, hasta mıyım doktor?)
Instagram’a gelince, bakın burada “zevkler ve renkler” daha çok işin içine giriyor, çünkü ortadaki malzeme görsel.
Sosyal hayatı izlemek için insan seçip takip edenle, iyi fotoğraf peşinde koşanların takip edeceği insan farklı, bunu baştan kabul edelim. Fakat yine “unfollow bozulması” giriyor devreye. Mesela bakınız çarpıcı bir örnek: Instagram’da sürekli kendi fotoğraflarını görmekten sıkıldığım bir tanıdık “Neden beni unfollow ettin, sana bir şey mi yaptım?” diye TELEFON etti, o kadar diyeyim. (Sanırım hayatımızda yaptığımız ilk ve tek telefon görüşmesi de buydu, o da işin enteresan tarafı.)
Şimdi, Instagram’ı popülarite sağlaması olarak kullananla, sadece “güzel fotoğraf görmek” için kullanan diye keskin bir ayrım var ve bunu nedense anlatamıyorsun arkadaş. Hep selfie’yi konuşuyoruz ama selfie sevmeyenin selfie’ye maruz kalmasını hiç konuşmuyoruz. Bu da önemli.
Sosyal medya dili uyuşmayabilir, bu da normaldir
Düşünün şimdi. Karşınızda bir adam var. Çok yakın bir arkadaşınız veya hayranı olduğunuz bir ünlü şahıs değilse, şahsi fotoğraflarını merak eder misiniz? Oturup “Ay Allah aşkına bana albümünü göster, senin olduğun her fotoğrafı görmek istiyorum” der misiniz? Demezsiniz.
Instagram takipleşmelerini de böyle görmek lazım. Vaktiyle kendime yakın bulduğum ama hayli az tanıdığım insanları takip etmişim mesela. Bu bir kişi de değil, 10 kişi, 20 kişi. Bakıyorsun, adam/kadın sadece kendini paylaşıyor? Ya selfie paylaşıyor ya da içinde kendinin olduğu fotoğraflar. Erkekler en karizmatik hallerinin olduğu, kadınlar ise en güzel ve buğulu çıktığı fotoğrafları koyuyor. Eh, takip edene de bir noktada fenalık geliyor arkadaş müsaadenle. Sürekli az tanıdığım insanların kellelerini görmek istemiyorum hesabımda, bundan daha NORMAL ne olabilir?
Basitçe “Aslında iyi anlaşıyoruz ama sosyal medya dilimiz uyuşmuyor” diye düşünmek kafi böyle durumlarda. Ama yok, illa “NEEEE!! DEMEK BENİ UNFOLLOW ETTİN!!!” diye alınmak ve takibi bırakmak şart.
Hâl böyle olunca, insanların doğaları gereği farklı zevklere sahip oldukları gerçeği, konu sosyal medya olduğunda henüz dengesini tutturamıyor. Sen dünyanın en inanılmaz manzarasını görmek istiyorsun ama adam durmadan kelle fotoğrafı koyuyor, sen takibi bırakınca da bozuluyor.
Sosyal medya nispeten yeni bir kavram, teknik olarak herhalde ileri bir noktadayız ama işin toplumsal boyutu henüz gelişme aşamasında.
Bebeklik yıllarını geçmiş olabiliriz ama ergenlik çağında takılıp kaldık.
Paylaş