Bazen filmleri, dizileri ciddi ciddi gerçek hayatla karıştırdığımızı düşünüyorum.
Düşünsenize Stepford Wives filmindeki gibi, ya da canımız Bihter’imiz gibi, her sabah saçımız yeni maşalanmış, “makyajlı ama makyajsız görünen” bir porselenlikte, adeta bir prenses gibi kalkıyor ve saten sabahlığımızı üzerimize alıyoruz. Uçuşarak odada geziniyor ve uzun kirpiklerimizi kırpıştırıyoruz. Nefesimiz bahar çiçekleri gibi kokmakta... O Bihter ki sabahları gözlerinde çapak olmaz, yüzünü yıkamaz... O Bihter ki suratı yastığın şeklini almaz... O Bihter ki saçları sabah bile yoluk yoluk olmaz... Zaten şu Bihter bitirdi evlilikleri, yemin ediyorum. Ben de böyle kalkmak istiyorum ama olmuyor bir türlü. Uyanıyorum, ağzımın yerinde gözümü hissediyorum, saçımın her teli ayrı yöne bakıyor, yastık yüzüme patates baskı yapmış... Maalesef gerçekler böyle. Can Tanrıyar, Petek Dinçöz ile biten evliliğiyle ilgili “Birbirimize dokunmakta zorlanıyorduk. Petek evde sahnedeki gibi alımlı ve bakımlı değildi. Makyaj yapmazdı, pijamayla ve terliklerle dolaşırdı” demiş ya. Sonra üstüne Petek Dinçöz “Kostüm giyip bekleyecek miydim? Pirinci gece kıyafetiyle ayıklayan bir kadın gördünüz mü?” yanıtını vermiş ya. (Aferin) “Bir evlilikte erkek beklentisi” konusunu Can Tanrıyar bu olayla nefis özetlemiştir. Hikâye hep aynı, erkekler sürekli “Seksi kadın isterük” hezeyanları içinde, kadınlar ise buna çare peşinde. Çare aranmasa, ilişki noktalansa bile hep kabahat peluş terlikle gezen kadında kalıyor. Donla gezen erkekte değil. Döngü bu yani. Kadın evlilikten sonra kendini dilediğince salmalıdır diyor değilim lakin “her daim sahnedeki Petek” yaklaşımı, gerçek hayatta aşırı doza kaçıyor. Kaçıyor da, her erkeğin “sahnedeki Petek”ini istemesi hakikati, hiç değişmiyor. Ha, öte yandan, erkeklerde, beğendikleri, aşık oldukları kadınların insani özellikleri olmadığı gibi bir kanı var nedense. şimdi, sevgili erkekler, biliyorum kabul etmeyeceksiniz fakat Miranda Kerr ya da ne bileyim, Gisele Bündchen filan da kaka yapıyor. Bacaklarında tüyler çıkıyor. Sabahları maymun gibi kalkıyor üstelik geceleri de horluyor. Gisele’in kocası “Gisele hiç podyumdaki gibi değil, bir kere bile kanat taktığını görmedim” filan diyor mudur? Ya da Dita Von Teese’in erkek arkadaşı, Dita evde sürekli eşofmanla geziyor diye bozuluyor mudur? Acaba Dita’ya yaklaşan erkekler “7/24 jartiyer, kırmızı ruj, aralık dudaklar ve şampanya kadehi içinde dans” beklentisi içinde midir? Kardeş, bunun kışı var soğuğu var, hastalığı var... şubat ayında saten gecelikle sen yat yatabiliyorsan. Ayrıca her gün mutfakta pür makyaj, topuklu ayakkabı ve seksi elbiseyle yemek yapan bir kadın bulursan haber ver. Röportaj yapacağım kendisiyle.
Bizimkiler 55’i devirdi, n’aber?
Çiftlerde uzun süre birlikte olmanın getirdiği monotonluk ve “eskisi gibi değil” duygusu son derece normal. şiddetli aşk, heyecan, tutku dönüşerek yerini “ömür boyu birlikte” dedirtecek güzel duygulara bırakıyor mu? Ona bakmak lazım... Yazıyı gönlüne su serperek bitirmek istiyorum sevgili evlilikten korkan Habitus okuru. Bakınız, benim anneciğim ve babacığım geçen hafta evliliklerinin 55. yılını kutladılar. Evet, şaka yapmıyorum, tam 55. yıl. Her ikisi de 20’li yaşlarını yaşamakta iken, 1955 yılında bir trende birbirlerine aşık olmuşlar. Zor koşullarda güç birliği yapmış, kendilerine yeni bir hayat kurmuş, 2 evlat yetiştirmişler. Derken, evliliklerinin 25. yılında ben gelmişim, tekne kazıntısı olarak. Hâlâ birlikteler, hâlâ mutlular, hâlâ birbirlerine karşı sevgi dolular. Benim annem ve babam yarım asırdan fazlasını birlikte geçirdi. “Eski zamanlarda ilişkiler başkaymış” diyoruz ama erkek aynı erkek, kadın aynı kadın. ılerleyen zamana nasıl ayak uyduruyoruz, galiba esas konu bu. Bizimkiler 55’i devirdi, bence siz de devirebilirsiniz.