Paylaş
Bu bölgede eskiden salı pazarı kurulurdu, pazar yeni yerine taşındığından beri bu büyük arazi İspark olarak kullanılıyor.
Eskiden insanların piknik yaptığı, türlü İstanbul hikayelerinin anlatıldığı, yaz akşamlarının yegane mekanı yeşil Kuşdili Çayırı, bugün baştan sona çimentoyla kaplı ve arabaların yattığı dev bir beton ovası...
Yanında lağım kanalına dönüşmüş Kurbağalıdere akıyor. Uzun zamandır derenin ıslahı bitmiyor, bitemiyor bir türlü. Islah ediliyor, yeniden lağım ile doluyor.
Bir şehircilik utancı olarak orada açık kanalizasyon olarak duruyor...
AVM projesi, hızla karanlık bir bulut gibi yaklaşırken, insan çimentoyla kaplanmamış, yaz akşamları insanlarla dolan, dere kenarındaki gazinolarda eğlenilen zamanları hayal ediyor...
Ben o güzel zamanları hatırlamıyorum ama o yıllarda Yoğurtçu Parkı civarında yaşamış annem 1940’ları anlatıyor: “O zamanlar stadın oradaki köprü tahta...
Altından mis gibi Kurbağalıdere, yani Kuşdili Deresi akıyor... Hava güzel olduğunda tahta köprüyü geçip çayıra gidiyorlar, tel üzerinde yürüyen cambazları izlemeye... Yaz gecelerinde güzel vakit geçirmeye... O zamanlar ne Söğütlüçeşme tren istasyonu var ne de betondan çirkin evler.
Dere kenarında mini mini köşkler... Baharda benzersiz renklere bürünüyor Kuşdili. Buranın sakinleri dere ağzından kiraladıkları sandalla önce derenin içinde turlar, sonra Moda, Kalamış kıyılarında gezerlermiş...
Bunları sırf nostalji olsun diye yazmıyorum... Henüz kimliğini kaybetmemiş, hunharca tahrip edilmemiş bir İstanbul’a kat çıkma ve üzerinden para kazanma sevdası yüzünden yok olan ne varsa, hepsini hatırlamak, hatırlatmak istiyorum. Her geçen gün –artık mumla aradığımız- güzelliklerin yok edilmesine isyan ediyorum. Hepimiz ediyoruz. Bütün Kadıköylüler ve şehrine kıymet veren herkes isyan ediyor. İstanbul birileri rantçılık yapsın diye kurulmadı.
Doğa intikam almaz
İstan-bul’da arazi her zaman altın değerinde, devlete ait arazilerin artık en baskın özelliği para döndürme yeteneği. Bina-AVM yapmak için kiralanmazlarsa, İspark yapılıyorlar. Bir düşünün: Salı pazarı yeni yerine taşındı, peki bu alan niçin halka açık bir park olmadı?
Çünkü ağaç dikmek size para kazandırmaz. Fakat otopark yapmak kazandırır. Hem de nasıl kazandırır. Ağacı doğal dengenin sürmesi için elzem görmeyen, sadece “şehri güzelleştiren dekorasyon öğesi” zannedenler, yaptıkları hayati hatayı çocuklarının, çocuklarımızın hayatıyla oynayarak ödüyorlar. Ne yazık ki vakit geldiğinde “Doğa intikam alıyor”, “Allah’ın işi” olarak tanımlayacaklar başlarına gelenleri. Doğayı, dünyayı anladıklarını sandıkları için böyle yorumlayacaklar olanı biteni...
Halbuki başımıza gelen felaketlerin çoğu doğal değil, bizzat insan elinden çıkma. Doğa intikam almaz, onu bozan insanoğluna inat, kendi dengesini sabit tutmak için çabalar. Biz de başımıza gelenleri doğanın insana kötülüğü sanırız. İntikam aldığını düşünürüz. Oysa doğa, sadece kendini, kendi varlığını korumaya çalışmaktadır... İnsan ise bu esnada kendisini doğanın efendisi, gezegenin başrol oyuncusu zannetmekte ve fena halde yanılmaktadır...
Şu şehrin yakasını bırakın artık. Bırakın da nefes alalım.
Paylaş