Paylaş
Kiminle konuşsam aynı cümleyi duydum: “Benim de satacak çok eşyam var aslında...”
İnanın bana herkes, ama herkes aynı cümleyi kurdu.
Almaktan çok, satmak, elden çıkarmak istiyoruz. Alışverişin bir “hastalık” düzeyinde olduğu dünyanın her şehrinde insanlardan benzer cümleleri duyabilirsiniz.
Bu da esasında toplum olarak, hatta küresel çapta bir “alışverişi kesme özlemi” olduğunu gösteriyor.
Bu işe girişmeden önce pek çok soru soruyor insan kendine: Vaktini harcayacağına değer mi? Enerjine, emeğine değer mi? “Kardeşim senin mesleğin bu değil, sen ürün satabilir misin ki?” “
“Yapsam mı, yapmasam mı” ile geçen birkaç günün sonunda gözümü kararttım ve evdeki eşyaları ayıklamaya başladım.
Amaç neydi? Evimde, dolabımda, gardırobumda senelerdir kullanmadığım ama yeni kalmış ne varsa elden çıkarmak.
Daha doğrusu “dönüşüm” sağlamak.
Mesela bir zamanlar benim çok sevdiğim ama artık giymediğim bir elbiseyi, benim kadar çok sevecek birine ulaştırmak.
Hani ecnebi kardeşlerimin “Garage Sale” dediği, fakat bizde pek yaygın olmayan iş.
Tüketim kültürü insanları olarak her zaman ihtiyacımızdan fazla alışveriş yapıyor ve zamanla biriktirmeyi huy edinen insanlara dönüşüyoruz. Bu arada lüks tüketimden bahsetmiyorum. Yani “nüfusun pek azını ilgilendiren” bir konu değil bu biriktirme hadisesi.
Büyük indirimlerde kendini tutamayan, cüzi miktarda para harcayarak periyodik olarak evini/ gardırobunu asla giyilmeyecek eşyalarla, kullanmayacağı ıvır zıvır ev eşyasıyla doldurmaktan bahsediyorum.
Uzun vadede evlerimiz kıyamayıp atamadığımız ama kullanamadığımız eşya deposuna dönüşüyor.
Peki alışverişi kesebiliyor muyuz?
Elbette hayır. İçinde yaşadığımız sistem tüketmek, satın almak, harcamak üzerine kurulu. Alışverişin pek çok anlamı var üstelik. “Kendini ödüllendirmek”, “rahatlamak”, “iyi hissetmek” gibi olumlu ruh halleri ile ilişkili.
Tüketim çılgınlığına sebep olan sistem dört bir koldan bunu empoze ediyor, çarkların durmaması için “tüketmek” gerekiyor çünkü. Çarkların durmaması için tüketim ürünü olarak kategorize edilemeyecek ürünler (mesela giyim eşyası) gibi bile insanoğlunun aklına, gıda gibi “tüketim ürünü” olarak kodlanıyor. İşte alışveriş deliliğini tetikleyen en önemli unsurlardan biri bu...
Belki ihtiyacımızdan fazlasını almayacağımız, aldıklarımızı dönüştüreceğimiz bir dünya mümkün ama kısa dönemde AVM gezgini nüfusun azalmayacağını, kapitalizmin ve empoze ettiği değerlerin buna müsaade etmeyeceğini biliyoruz.
Fakat öte yandan da alışverişi kesmeye yönelik bir özlem olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla “tüketim kültürü” kavramının karşısına “dönüşüm kültürü”nü koymak gerekiyor.
Pek şehirde ikinci el pazarı var ancak yaygın değil. Fikir olarak herkes meyilli ancak “ne yapabiliriz?” sorusuna gelince tıkanıyoruz.
Biz bu defa “Aman, kim uğraşacak” demedik, bir boş apartman dairesinde 6 kişi 2 günlük bir ikinci el pazarı kurduk.
Ucundan “sürdürülebilirlik” kavramına dokunduk. Kullanmadığımız eşyalarımızı çok severek kullanacak müşteriler bulduk.
Takasla kullanmadığımız ürünleri verdik, kullanacaklarımızı aldık.
Daha da önemlisi, aynı dili konuşan, tüketim kültüründen sıyrılarak hayatını sürdürmek isteyen, bu konulara kafa yoran yeni insanlar tanıdık, dost olduk.
Eminim böyle bir organizasyonu tekrar tekrar yapacağız. Bu kadar çok “Benim de satmak istediğim bir dolu şey var evde” diyenlerle buluşacağız.
Satın almayı keserek, eldekileri dönüştürmeye başlamak zor değil.
Birkaç arkadaş, bir hafta sonu uygun bir yer bularak benzer bir organizasyon yapabilirsiniz. Bir maliyeti yok.
Harcadığınız enerji ve zaman da size harika bir hafta sonu, dönüştürülen eşyalar, bir dolu mutluluk ve kurulan güzel arkadaşlıklar olarak geri dönecek, buna emin olabilirsiniz...
Paylaş