Paylaş
Her ölümden sonra ağzından köpükler saçan insanlar sayesinde ölümler “sayı” oldu.
Koskoca CAN ama değeri yok Türkiye’de.
Biri de aynı, yüzü de aynı. Sadece bir sayı.
İnsanın değerinin olmadığı bir ülkede ölüm, sadece sayı.
Dolayısıyla artık “saf kötülükle mücadele”dir içinde bulunduğumuz durumun adı.
Ölümler birileri için sayı olunca, hızla insanlıktan çıkıyoruz.
İnsanlıktan çıkılan o son dönemeçte kitleler halinde ölüme sevinenlerle karşılaşıyoruz.
Yazdıklarını okuyor, kahroluyoruz.
Ölüme sevinen bu garip yaratıklar, henüz öldüremediklerinin veya “kendinden olmayan” ölmemişlerin de psikolojisini darmadağın etmekle görevli adeta.
O yüzden Türkiye’de olan bitenin farkında olan ve psikolojisi normal kalan kimse kalmadı.
Kara propaganda ile yoğrulmuş bir toplumun insanlığı, vicdanı, sinirleri, iyiliğe dair nesi varsa hepsi alınmış gibi.
Cumartesi günü Türkiye’nin en büyük terör saldırısı gerçekleşti.
Pırıl pırıl gençler, üniversite öğrencileri, “Şu insanlığa bir gram katkım olsun” diye ta uzaklardan Ankara’ya gelenler, barış istiyoruz diyeceklerdi.
Dedirtmediler.
7 Haziran’dan beri siyasilerin hesapları yüzünden 694 kişi hayatını kaybetti.
Kara propaganda sistemiyle birbirinden tiksindirilen kitlelerle yaşadığımız için, oraya “barış istiyoruz” demeye gidenlerin BİLE terörist olduğuna inananlar “kendinden olmayan”ların ölmesine sevindi.
Kara propaganda ile tanımadığı, bilmediği insanların kötülüğüne inandırıldıkları için, çirkin sözlerinde bir acayiplik görmediler.
Sözlerini Facebook wall’larında, Twitter timeline’larında, gazete haberlerinin yorum kısımlarında kahrolarak okuduk.
“Barış istiyoruz” diyen insanlar terörist oldukları için değil, kara propaganda ile ayakta duran bir sistem hâlâ çalışmakta olduğu için okuduk bu kahredici sözleri.
Ölüme sevinenlerin iğrenç bir özelliği var.
“Kendinden olmayan” herkesin ölümüne seviniyor, arkasından konuşmayı marifet biliyorlar.
Artık her can kaybından sonra insanlıktan çıkmış aşağılık canavarların sözlerini okumak kaderimiz oldu.
Daha evveli de var ama Zeki Alasya’nın arkasından konuştuklarını, çirkin sözlerini hatırlayacaksınız.
Tekrar yazarak insanlığın kötülüğe olan tolerasyonunu yükseltmek istemem.
Şimdi ise Levent Kırca’nın arkasından konuşuyorlar.
Dünya üzerinde insanlığın bitmeye başladığı, kimi yerlerde insanlığın öldüğü, hatta insanlığın kırıntısının kalmadığı yerlerden birisi artık Türkiye.
Umarım insanlığa, güzel ahlaka, iyiliğe, güzelliğe geri dönüş mümkün olur.
Hoşçakal Levent Kırca
92, 93 yılları... Özel televizyonların ivme kazandığı yıllar, televizyon hayatımızın odağına oturmuş bile...
Ortaokuldayım. “Olacak O Kadar” zannederim perşembeleri. Programı kaçırmak söz konusu değil, bizim için o gün “Yaşasın, akşam Olacak O Kadar var” günü. Tabii o zaman televizyonda izledin izledin, sonra yeniden izlemek mümkün değil. Kaçırırsan ertesi günkü muhabbetten ve bol gülmeceden eksik kalırsın... Haliyle herkes televizyon başında, merakla bekliyor...
Çocukluğunu ve ilk gençliğini o yıllarda geçiren herkesle hatıralarımız ortak.
Akşam “Olacak O Kadar”ı izleriz... Gözlerimizden yaşlar akarak güleriz.... Ertesi gün olur, okula gideriz. En çok neye gülüyorsak, okulda tekrar birbirimize anlatır, taklitleri tekrar-lar, yine gülmekten kıvranırız... Pek çoğumuzun ailesinden biriydi Levent Kırca.
Onu hep kahkahayla, hep güzellikle hatırlayacağım. Ailesinin, yakınlarının başta olmak üzere tüm sevenlerinin, hepimizin başı sağ olsun.
Hoşçakal Levent Kırca.
Paylaş