Sevgili oyuncu olma hevesiyle yanıp tutuşan genç. Bu yazı senin için.
Eğer dizi oyuncusu olmaya özeniyor, şöhret kapılarını aralamak için fırsat kolluyorsan, önce şu yazdıklarımı okuyacaksın. Çünkü bizdeki oyunculuk öyle Hollywood’dakine filan benzemez. Birtakım hadiselerden kendini korumak, kendi stratejini yaratmak için dediklerime kulak vermelisin. Bak kardeş, bizdeki oyunculuk, “Halk sempatisi” merkezlidir. Oynanan roller ile gerçek hayattaki oyuncu kişi birbiriyle özdeşleştirilir. Uyarıyorum: Fahişe, katil, kötü kadın, tacizci oynarsan sokakta yürürken duyacağın cıkcıklamalara şimdiden kendini hazırla. Sadece bu kadar mı? Elbette hayır. Çekeceğin eza daha başlamadı bile. İnternet sitelerinde linç edilecek, sevilmeyen şahıs ilan edilecek ve mutsuz olacaksın. Gerçek hayatta da taciz edileceksin. Dizide yapacağın kötülüklerin yanına kalacağını sanıyorsan yanılıyorsun. Bunların başına gelmemesi için iyilik meleği rollerine yapışmalısın. Hâl böyle olunca dizi tarihimiz iyi rollere yapışan kadınlarla dolu, bunda garipsenecek bir durum da yok. Şimdi biraz kötü kadın modası yaratıldı, tahmin ediyorum şeytani karakterleri canlandıran oyuncular biraz rahatlamıştır. Tabii bu modanın olması şarttı, yoksa linç edilme korkusundan memlekette kötüyü oynayacak adam kalmayabilirdi... Sevişmemen gerektiğini zaten biliyor olmalısın, o konuya girmeyeceğim bile. Evet, “Strateji ver bize, Melike Abla’cığım” diye bana seslendiğini duyar gibiyim. Seni şu aşağıdaki kutuya alalım.
Bizde böyle!
Kötü karakter kadar çok küfürlü konuşan karakterleri canlandırmaktan da kaçmalısın. Bir kere küfrü ettin mi üstüne yapışır, “kınanan adam” olmaktan kurtulamazsın. Çocukların varsa eğer, onlar da oynadığın karakteri gerçek sanıp şoka girebilir. Bakınız Şafak Sezer “kızlarımdan utanıyorum” demiş, küfürlü filmleri bırakacağını söylemiş. Başka bir ülkede benzer bir cümle kursa “saçmalamış” derdim ama Türkiye sınırları içinde oyunculuk yapan bir şahsiyet olduğu için haklı. Ben de senin yerinde olsam aynını yapardım valla Şafak Bey’ciğim, ne diyeyim, bizde böyle...
“Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” sorusunun günümüz versiyonu “Adın ne bakayım senin?”dir. Cansu Dere örneğinde gördüğümüz gibi, birisi seni yasal bir işlem için durdurursa, ne bileyim, ehliyet kontrolü olsun, alkol kontrolü olsun, sana “sıradan insan” muamelesi yaparsa, adını iyice öğren. “Nüfuzlu” tanıdıkların sayesinde onlara çok çektirebilirsin. Yalnız, arada dişli memurlar da çıkıyor. Sen ısrarla adını sorduğunda “Facebook’tan mı ekleyeceksin” diye cevap bile verebiliyorlar.
TV izlemeyen, TV izlese bile dizi izlemeyen insanların var olduğu gerçeğini unutacaksın. Diyelim ki bir arkadaşın seni beş kişiyle tanıştırıyor. Üçü seni tanımadı. İstisnasız herkese “Beni tanımamış numarası yapıyorlar” muamelesi yapabilirsin. Nasıl seni tanımazlar ya??? O kadar dizide oynadın??
Tabii canıııım, direk dansı!
Demi Moore, Ashton Kutcher’ı elinde tutmak için ergen gibi davranıyormuş. Cindy Crawford, evliliğini diri tutan sırrın direk dansı olduğunu açıklamış. Şimdi bunlar şüphesiz klasik “Sanatçının lafının cımbızlanması sonucu oluşturulmuş mübalağalı haber” kategorisine giriyor ama merak ettim, senin evliliğini diri tutan nedir sevgili Habitus okuru?