Otel kullanım kılavuzu (1)

Bugün itibariyle siz sevgili tatile çıkmak için gün sayan Habitus okurlarına özel dev bir yazı dizisine başlıyorum. Otellerde tadınızın kaçmaması için sizi bazı konularda uyaracak, mükemmel tatilin anahtarlarını vereceğim.

**
Evet, aylar öncesinden beri planladığınız “the tatil” başlıyor... Evinizi kapattınız, çocukları kontrol ettiniz, arabaya doluştunuz, tatil beldenize ulaştınız. Otelinize törenle giriş yaptınız, odanıza çıktınız...
ılk yapmanız gereken şey, odanızdaki mini barın kapağını açıp kapamak olacaktır. Tatil dediğiniz, böyle başlamalıdır. Bu, bir tatilci için kırmızı kurdele kesmeye denktir.
Hemen soyunmayın, çünkü mini barınızı kontrol ettikten üç buçuk dakika sonra kapınız çalacak... Eşyalarınızı binbir endişeyle teslim etmiş olduğunuz bellboy’a merhaba deyin! Bahşiş vermeyi unutmuş gibi yapmanızda bir sakınca yok.
Valizlerinizi teslim aldıktan sonra eşyalarınızı yerleştirecek, mayonuzu giyecek, şişme bot, deniz yatağı gibi hayati önem taşıyan aksesuvarları şişirecek ve çocukları alıp havuza, deniz kenarına ineceksiniz...
Uyarıyorum, ilk gün her şey istediğiniz gibi ilerlemeyecek. Zira otel sizin gibi yaklaşık 350 aileyle dolu. Bu ailelerin reisleri, sabah 05.45 itibariyle havuz ve deniz kenarındaki tüm şezlonglara havlularını bıraktılar bile. Otelde ilk gün, umduğunuz değil, bulduğunuz şezlonga oturacaksınız ve muhtemelen havuz ve denize takribi 3 km. uzakta olacak.
ılk günü yol yorgunluğuyla, sakince ve ilk günün heyecanıyla sürekli sağa sola koşan çocuklarınızı zapt etmekle ve şezlongunuzda yan yatıp horlayarak geçireceksiniz...
Saat 18.00’e doğru “haydi artık toparlanın” dediğinizde etrafınızda küçük Fedon’lar göreceksiniz.
Hayır, sevgili tatilci Habitus okuru, hayır. Onlar Fedon değil, bir günde kızararak beş ton atan kendi öz çocuklarınız. Onları bağrınıza basınız...

Bölüm 1: Açık büfe

Peki Küçük Fedon’lar acı ve açlık içinde bağrışırken “Açık Büfe Meydan muharebesi”nde göğüs göğüse çarpışmaya hazır mısınız?
şezlong kapmayı bir numaraya oturtacak olursak, açık büfe yarışı, otelde aileyle yapılan tatilin en belirgin özelliklerinden biridir. Yemeğin başladığını, toplu halde “savaş meydanı”na koşan aile reislerinden anlarsınız.
Malazgirt Savaşı’nda bile böyle bir arbede olmamıştır. Sanırsınız ki Türkler’e Anadolu’nun kapıları açılacak.
Bu çarpışmadan sağ çıkanlar, itiş kakış içinde sıraya girmeyi becerebileceklerdir. Burada, siz gençlerin öncelikle bertaraf etmesi gereken düşman kuvvetleri, öncü olarak gönderilen aile büyükleridir. Çünkü öncü kuvvetler, tek tek yemeklerin kalite kontrolünü yapacaklar, tabaklarını fizik kurallarını yerle bir edercesine tepeleme doldurmadan önce yemekleri uzun uzun inceleyeceklerdir...

Domatesteki tehlike...

Peki açık büfede en çok nelere dikkat etmelisiniz? Önce hangi bölüme koşmalısınız?
Salata? Tatlı? Sıcak yemekler? Döner?
Hayır efendim, önce domatese koşacaksınız. Ne balık, ne köfte, ne de patates tava... En uzun sıra burada.
Çünkü başına hep kötü şeylerin geleceğine inanan insanımız, onca domates arasında çürük olanın kendine isabet edeceğine inanır. Öncü kuvvet olarak gönderilen aile büyüğü, kasedeki tüm domatesleri elindeki maşayla alacak, bir Olay Yeri ınceleme görevlisi hassasiyetiyle “dirilik testi”ne tabi tutacaktır.
Bu esnada arkasındaki kuyruk, otelin çevresini üç kere dolanmıştır bile...
Neyse ki sabır sahibi ecnebi turistler gıklarını çıkarmadan beklemektedirler...

YARIN: Unlu mamuller standında neler oluyor? Çocuk havuza işedi mi? Tuvaletimiz gelince denize mi yoksa “lavabo”ya mı yapmalıyız?
Yazarın Tüm Yazıları