Paylaş
Okulda başını örtmesine izin verilen 10 yaşındaki çocuğa tanınan özgürlük gerçek bir özgürlük mü, yoksa bu kararla baskıcı ailelere yeni bir hakimiyet alanı mı açılıyor?
10 yaşındaki bir çocuktaki dövme, anlayışla karşılanmalı mı?
Nedir bunun ayarı? Soru çok ve hepsi birbiriyle ilgili. Bir tanesini aradan çekip diğerlerini bir kenara koyarak konuşamıyoruz.
Vatandaşına medeni koşullar sağlayabilen ülkelerde, “Okuldaki özgürlükler” başlığı altında sıralanacak tüm konuların çerçevesini, belirli bir hayat görüşü veya inanç sistemi değil, sağduyu belirler.
Tabii sağduyu dediğimiz konu bir engin deniz. Sağduyu, toplumu oluşturan insanların ortak sorunlarına, yaşam koşullarına, kanayan yaralarına göre şekilleniyor.
Temel meselesi, iyi insan yetiştirme amacı güden bir sistem yaratmaya yarıyor. İdeal toplum koşullarında yaradığını varsayıyoruz daha doğrusu.
Kendini ahlaklı ve iyi olarak tanımlayan muhafazakâr bir ailenin 10 yaşındaki çocuğunun başörtüsü özgürlüğü ile, kendini ahlaklı ve iyi olarak tanımlayan ateist bir ailenin çocuğunun özgürlüklerinin eşit olarak algılandığı bir toplum içinde yaşıyor olsaydık, buyurun akşama kadar tartışalım öğrencilerin kıyafetlerini. Bu koşullar söz konusu değil. O sebeple herkesin özgürlüğünden bahsedemiyoruz.
Daha da önemlisi, artık kronikleşmiş “öncelikleri sıralayamama” problemimiz, suret değiştirdi, yeniden karşımızda. Eğitim sistemi sapır sapır dökülürken, sefil halimizi bıraktık kıyafet, başörtüsü, dövme tartışıyoruz.
Eskiye dönelim. Orta-lise öğrencisi olduğumuz 90’lu senelerde yakası açık bir gömlek, bir santimetre kısa bir etek, az uzamış erkek saçı, bağlanmamış kız saçı büyük sorundu. “Bizi neden aynı kıyafetlere mecbur ediyorlar?” diye sorduğumuzda, bunun sebebi “Öğrencilerin birbirine özenmemesi, sosyo-ekonomik koşulların altının çizilmemesi” olarak açıklanırdı.
Yarım toplanmış bir kız öğrenci saçının veya iki santim uzamış erkek saçının öğrenciye, eğitimcilere, eğitim sistemine veya genel nizama zararı yoktu, fakat bu kimi okullarda dayak sebebi bile oldu.
Tek tip kıyafet, kimi zaman tek tipleştiren ve düşünmeyi değil, ne düşüneceğimizi belirleyen eğitimin giyim-kuşam halini gösterdi.
Şanslıyız ki, bu sistemden farklı düşünen, kendinden farklı olana etiketler yapıştırmayan, aydın, kalp terazisi gelişmiş bireyler de yetişti. Kimisi de başaramadı, kendinden önceki neslin alışkanlıklarını sürdürdü.
Aynı büyükleri gibi etiketçi, kendinden farklı olanı küçümseyen, bir etnik kimliği aşağılama sebebi olarak kullanabilen, aynı büyükleri gibi ülkesinin insanını bir türlü okuyamayan bireylere dönüştü.
Ve bugün...
Bugünkü “kendinden farklı olana tahammülsüzlük” ise farklı, malum.
Bugünkü dünyanın öncelikleri de, güçlü olanın ajandasından çıkanlar ve geçmiştekinden hayli farklı. Yeni ajandada öne çıkan sorunlar, eğitim sistemindeki temel sorunlara yine işaret etmiyor.
Eğitim sistemi, dünya eğitim sistemleri içinde hatırı sayılır yeri olan bir modele sahip olsa... Bu model, öğrenciyi yeteneğine göre yönlendirebilse, dolayısıyla milyonlarca başarılı çocuk yetiştirse... Başarı tesadüfe ve şansa bağlı olmasa... Eğitim, öncelikli fonksiyonunu yerine getirebilse... Hadi o zaman konuşalım kılık kıyafet meselesini.
Fakat her yanıyla sapır sapır dökülen bir sistemi alıp, öncelikler arasına dini eğitimi koyup, sonra 10 yaşındaki çocuğun başörtüsünü konuşursanız...
Akla özgürlüklerden başka her şey gelir elbette.
Eğer burası küçücük çocukların evlendirilmediği, kadının erkeğin hizmetkarı olarak görülmediği, kız çocuklarının okutulduğu, kadın cinayetlerinden bir rutin olarak bahsedilmediği; tüm bunlarla beraber, dinin akla gelebilecek her türlü konuya alet edilmediği bir ülke olsaydı, o zaman başka konuşurduk.
İleri bir eğitim sistemi içinde çocuklarımız yetişirken, inançlı bir ailenin çocuğunun haklarıyla ateist bir ailenin çocuğunun haklarını aynı ölçüde ve aynı hararette tartışabiliyor olsaydık, bakın o zaman başka olurdu iklim.
Bunlar bir yana, tekrarlanıp duran döngü, bir türlü kırılmıyor.
Gücü kim eline geçirse, kendi hayat görüşünün önceliklerini ve “özgürlük” olarak tanımladığı konuları, en büyük ve en temel sorunlardan öne koyuyor.
Esas derdimiz bu.
Paylaş