Ömür geçer mi?

-Bir devlet dairesinde sırada bekleyenleri geçip, gişeden kafasını uzatarak “Falanca’nın selamı var, benim Emmoğlu olur, bizim bi iş vardı da” diye diye ömür geçirenlerin siyasetçi olarak vatandaşı temsilen veya ona hizmet etmek üzere iyi makamlarda oturtulduğu bir zihniyetle ömür geçer mi?

Haberin Devamı

-Ne demişti kadim dostum George Orwell? “Herkes eşittir ama bazıları daha eşittir.”
Peki, hiç kimsenin eşit olmadığı fakat bazılarının aşırı eşit olduğu bir ülkede adalet bekleye bekleye ömür geçer mi?
-Ülkenin tepesinde duran kişiye “Nedir o banka kutularındaki paralar?”, “Nedir o umre seyahati?”, “Nedir o kasalar?” diye sorulamayan bir gazetecilerle toplantı ortamının “sıradan” karşılanmasının beklendiği bir durumda her şey normalmiş gibi yaşamaya çalışmakla ömür geçer mi?
-Tek mutluluğun “para ile edinilen güç, sahip olmak” olarak kodlandığı bir ülkede, iç dünyaya ait edinilmiş en büyük değer olan inanca oynayarak siyaset yapanlarla, “Biz yoksak, inanç da elden gider”le kandırılan kah saf, kah cahillere laf yetiştirmekle bir ömür geçer mi?
-Bilim, teknoloji, kültür, sanat konusunda yaprak oynamazken, medyada kalem oynatan neredeyse herkesin tek mesainin “yolsuzluklar, kendi refahı için koca bir ülkeyi kullananlar”a dönüşmesiyle, önceliklerimizin alaşağı edilmesiyle... Her an bastıran “adaletsizlik, haksızlık” hissiyle bir ömür geçer mi?
-Alabildiğine bastırdıkları cinselliğin, yılbaşı gecesi meydanlarda kulaklarından fışkırarak çıkan adamların tacizlerini yaşamış kadınları görerek...
Cezadan elini kolunu sallayarak kurtulan bu adamları, toplumun ahlaki çöküşünü izleyerek bir ömür geçer mi?
-Kelimelerin anlamlarını değiştiren, bir devletin kurulduğu temelleri kökünden sallayan, hukuk tanımayan, “sadece bana, sadece bana” diyen bir anlayışla yaşanır mı?

Haberin Devamı

Ye-dir-me-ye-ce-ğiz!

Seçimler söz konusu olduğunda “Zaten memleketin hali belli, ben mi değiştireceğim vaziyeti” diyen ne çok kişi vardı, hatırlar mısınız?
Mesele kendine dokunmadıkça ilgilenmeyen, tatilse tatiline giden, havadisleri de televizyonda “verildiği kadar” izleyen bir dönemin çocukları.
Belki siz de onlardan biriydiniz.
Hissiniz umursamamaktan değildi belki, “artık bu cehaletle boğuşabilecek eşiği geçtik” ümitsizliğindendi belki...
Sonra bir tek böyle düşünenin siz olmadığını gördünüz.
Hayatında bir kez bile bir partiye sempati duymamışlar, hayatında “miting”i sadece akşam haberlerinde görmüşler bile sokaklara döküldü.
Vaziyete “Hayır efendim, hak aramayacaksınız, çünkü bu ülkede hukuk benimdir”ciler karşı koydu.
Çürümüşlüğe karşı sesini çıkaran nicesinin kafasına gaz fişeği isabet etti. Koca bir yaşam kendilerinden çalındı.
Pırıl pırıl gençler dövülerek öldürüldü.
Ekmek almaya giderken “kurban” edilen bir güzel çocuk hâlâ uyanamıyor.

Haberin Devamı

Kimse kusura bakmasın

Bu kadar cehalet, bu kadar cahil örgütlenmesi, bu kadar “önemli olan birkaç siyasetçi ve eşrafı olarak bizim refahımız” devletçiliği...
Yiyin efendiler, daha çok yiyin. Siz yedikçe bir millet uyanıyor.
Artık ümitsiz değiliz.
Bugün itibariyle şu kelimeyi hak ettiği yerde kullanalım dilerseniz:
Güzel ülkemizi, güzel insanlarımızı size yedirmeyeceğiz.

Yazarın Tüm Yazıları