Paylaş
Malum, ofisinde evinden daha çok vakit geçiriyorsun.
Her akşam bir parçanı orada bırakıyor, sabah gelip yeni bir güne başlıyorsun. Hayatın böyle geçiyor.
Peki söyle, durmadan işinden, ofisinden şikayet mi ediyorsun?
Öyle yapıyorsan sana dur derim. İşinle, hayatınla eğlenmeyi bilmezsen, mutluluk pek uzak, pek erişilmez, bak söyleyeyim.
Eğer baktığın yeri değiştirmezsen, hiçbir zaman iyi bir işin ve iyi bir hayatın olduğunu düşünemezsin, sevgili masabaşında dirsek çürüten Habitus okuru.
Gel seninle bugün biraz ofis insanlarını konuşalım, ne dersin?
Salla başı al maaşı’cılar: 30 yıl boyunca işini aynı yöntemlerle, aynı sıkıcılıkla yapmakta bir sorun yoktur. Bir adım ileri gitmek, aynı meselelere farklı yaklaşmak, yeni fikirler üretmek lüzumsuzdur. Mücadeleye gerek yoktur. İş, çalışanına güvence sağlıyorsa, çalışan da işi iyi kötü yürütüyorsa, tamamdır. İyi ve doğru yapmak asla önemli olmaz. Yanlış, yetersiz ve hatalı yapıyor ama neticede yapıyorsan, bir şekilde işleyişteki ödevini yerine getiriyorsun demektir. İşte buna “salla başı al maaşı” anlayışı diyoruz. Uzun zaman boyunca bu anlayışla çalışmış insanları asla değiştiremeyeceğimizi kabul ediyor, sinirlenmiyoruz.
Kadın ayrımcıları: Bilirsiniz, bir kadın, eğer ofiste sinirleniyor, geriliyor ya da bağırıyorsa, bu, asla işle ilgili değildir. Sinirinin arkasında hep hormonları vardır. Daha doğrusu tüm erkekler ve haset kadınların çoğu tarafından böyle suçlanır. “Hormonlar”, iş dünyasındaki savaşlarda sık sık kullanılan bir silahtır. Bir kadın, ofiste sinirleniyorsa, ya regl olmak üzeredir, ya yeterince seks yapmamıştır (bunu biraz kibar söyledim tabii) ya akşam kocasıyla kavga etmiştir ya da çevresindeki kadınları kıskanıyordur. Ayrımcılar için, bir kadının sinirlenmesinin asla gerçek bir sebebi yoktur. Atlı askerler: Eğer tüm gün bilgisayarının başında kulaklığını asla kulaklarından çıkarmayan bir çalışma arkadaşınız varsa, kendi ayağımızı kaldırıyor, topuğumuza bakıyoruz. Topuğunda çakılı bir çivi varsa eğer, sen de bir “atlı asker”sin sevgili ayakkabı delisi Habitus okuru. Eğer topuğun ses çıkarıyorsa, tüm gün ofiste yürürken, nal sesleriyle diğer çalışma arkadaşlarının dikkatini dağıtıyor, herkesin sana sinir olmasını sağlıyorsun demektir. “Topuklarından çıkan ses beni çok rahatsız ediyor” diyemeyen herkes, bil ki sana bilenmektedir. Çok rica ediyorum sevgili atlı askerler. Topuklu ayakkabılarımızı bir ayakkabıcıya götürelim, topuklarına lastik çaktıralım. Biliyorum, ofisteki “güç yürüyüşü”nün en önemli ayrıntılarından biri o tak tok nal sesi ama ofisimizdeki diğer insanları da düşünelim. İstirham ediyorum.
Çaycılar: Her nasıl otomobiller benzinle çalışıyorsa, kimi insanlar da çayla çalışır sevgili ofis insanı Habitus okuru. O kadar çok çay içerler ki, normal bir insan vücudunun yüzde 70’i sudan oluşurken, onlarınki çaydan oluşur. Bir iş arkadaşı ona “Çay ister misin?” derse eğer, günde 12 kez çay almak için kalkmasına ve bu işin artık onun için son derece sıradan bir hale gelmiş olmasına rağmen yüzü aydınlanır, bir sevinç, bir sevinç. Bayırdan aşağı koşan Heidi bile bu kadar mutlu görünmez, size o kadar diyeyim. Çay demek, mutluluk demektir, çalışmak için gerekli enerji demektir... Çay olmazsa işler yürümez. Çay, candır.
Devamı yarına...
Paylaş