Paylaş
Şöyle: Dergi editörleri, üç kadını stüdyoya sokup iç çamaşırlı fotoğraflarını çekiyorlar. Her kadına ait kareyi bir kenara koyuyorlar, iki kopyasını daha ele alıp Photoshop’ta küçük değişiklikler yapıyorlar. Bu üç fotoğrafın birinde hiç müdahale yokken, diğerinde kadını hafif şişmanlatıyorlar, üçüncüsünde ise kadını bir lokma zayıflatıyorlar.
Sonra kadının önüne üç koyuyorlar üçünü ve soruyorlar: Söyle bakalım hangisi gerçek sensin?
İnanılmaz ama bu testi yaptıkları kadınların tamamı Photoshop’la şişmanlaştırılmış olan fotoğrafı seçiyor!
Konunun bir başka bölümünde zayıftan şişmana, 10 kadını yan yana yine iç çamaşırlarıyla fotoğraflıyorlar. Dışarıda bir de ayrıca fotoğrafı çekilmiş deneğimiz var. Diyorlar ki, “Senin kilona benzediğini düşündüğün iki kadının arasına yerleştir bakalım kendini...”
Peki deneğimiz ne yapıyor? Kendini ait olduğu yere değil, çok daha şişman kadınların olduğu tarafa yerleştiriyor...
Bu konu kendimizi nasıl gördüğümüzün nefis bir özetiydi aslında. Ayna karşısında objektif olamadığımızın somut kanıtı.
Kadınların büyük çoğunluğu kendilerini olduklarından çok daha kilolu sanıyor, bedenini tanımıyor. Amaç bir kıyafet içine sığmak ya da birilerine benzemek...
Halbuki odak kendi bedenin olmalı, o kıyafet seneye çöpe gidecek...
Sıskalık içimize işlemiş!
Diyelim ki kilo aldık. Bu kendine objektif bakamama hali çevreden de destek buluyor ama tam aksi yönde. Zayıflığını öven arkadaş şişmanladığında da aynı tutumu sürdürüyor!
Bundan üç yıl önce şu anki halimden 10 kilo fazlaydım, zaten bir de uzunum, etrafta “Attack of the 50-foot Woman” gibi gezerken “Sen ne oldu da böyle irileştin” diyen bir Allah’ın kulu olmamıştı. Farkındaydım ama yanıp tutuşmuyordum zayıflamak için. Sonra sağ olsun yakın bir arkadaşımın dili çözüldü de anladım biraz ipin ucunun kaçtığını.
Öte yandan bin yıllık “medya bize sıska kadın dayatıyor” lafı da yalan değil. Bütün yaz gazetelerde normal kilodaki kadınlara obez muamelesi yapıldığını gördükçe görüntü hafızamızda “normal dişi” figürü Cin Ali’ye döndü. Sıskalar sıskası.
Hal böyle olunca durum nedir? Hep 3 kilo-5 kilo fazlamız var, bir kurtulsak rahatlayacağız.
Biz kadınlar biraz şanssız bir dönemde yaşıyoruz aslında, o fazlalıklar bir zamanlar ne güzelmiş. Bakınız, Matisse kardeşim yapmış Odalisque serisini. Göbek desen var, tombul kalça desen gırla... Kadın orada arzu nesnesi. Tabii oradaki kadını şimdi Türkbükü’ne gönder, bikiniden taşan fazla kilolarıyla dikkat çeker.
Acaba Matisse Victoria Beckham’ı resmetmek ister miydi?
Bence Nigella Lawson ya da Sibel Can’a bayılırdı...
Açıkçası bu “sıfır beden bitti” lafları da bana pek inandırıcı gelmiyor. Herkes canla başla çubuk kraker olmanın peşinde koşuyor.
Zayıfladıktan sonra kendini çok iyi hissettiğini söyleyen İclal Aydın bir yıl, iki yıl önce de çok güzeldi. Doğa Rutkay da öyle. Ama şimdi daha mutlular çünkü bugün ideal olarak varsayılan figüre daha yakınlar.
Bakınız İngiliz Vogue’un Yayın Yönetmeni Alexandra Shulman evvelki ay modaevlerine bir mektup yazarak “Bize moda çekimleri için ancak sıfır beden modellerin sığabileceği küçücük kıyafetler yollamayın” diye sızlandı. Sıfır bedenleri önümüze atıyor gibi görünen biri bile bu adımı atabiliyor, biz atamıyoruz.
Aynen şöyle: bunları yazıyorum ama 3 kilo versem ben de rahatlayacağım...
Çok sıkıldım!
* Yazdan sıkıldım. Bunu söyleyeceğim aklıma gelmezdi, zira sıcağı öyle severim ki ömrümü Ekvator çizgisinde yürüyerek geçirebilirim. Soğuk istemem. Fakat mağazalarda yeni sezon açılınca da insanın içi kıpır kıpır oluyor. Kadın değil miyiz, oof of. Geçen gece geç saatlerde boş Nişantaşı sokaklarında şöyle bir yürüdüm, vitrinlere baktım. Ellerim kaşındı, çantamda cüzdanım titredi. Gündüz olsa yanmıştım. İşte tam da bu yüzden Nişantaşı’nda gece dolaştım.
* “Açılım” kelimesinden sıkıldım. Tüm cümleleri böyle kuracağız artık yakındır.
- Melike, buluştuğumuzda ne yapsak? Sürekli Cihangir taraflarına gitmekten sıkıldım, başka bir şey yapalım.
- Sana Asmalımescit açılımı öneriyorum.
* Bu hafta çalışmaktan sıkıldım! Evet, çünkü hiçbir yere çıkamadım. Mango defilesini yaktık bir kere. Halbuki kızlarla gidecek, dedikodunun dibine vuracaktık. Sonra, Oben Budak, Bianca kardeşim ve sevgilimin doğum günü çarşambaya denk geldi, bense çekimdeydim. Siz partileyin, ben çalışayım. Oldu! Kambersiz düğün mü olurmuş. Sevgiliye de doğum günü yaptırmadım ha. Bencil miyim. Öpüyorum hepinizi. Hele bir dergi bitsin gecelerin kadını olacağım (yalan, evdeki kırmızı koltukta oturur kalırım yine sepet gibi).
* Arda Turan ve Sinem Kobal’ın “arkadaşlık”larından sıkıldım! Kimyanızın uyuştuğunu görmek için yanınıza bile gelmek gerekmiyor canlarım.
* Dünya tatlısı Gülşen, ne olur eskiye dön. Saçlarını kahverengiye boyat, uzat, kıyafetlerin güzel ama bazen böyle, ne bileyim... Vivienne Westwood’un kulağına su kaçırmış gibi...
Paylaş