Paylaş
Şüphesiz toplum önünde iş yapan insanlar bu değişimden daha çok etkileniyor, bilhassa oyuncular, müzisyenler ve biz gazeteciler. Bu değişimden etkilenmemek için kimileri sosyal medyadan elini eteğini çekiyor ya da baştan, hiç bulaşmıyor.
Bakınız size nefret ve galeyan kültürüne dair bir hikaye anlatayım: Bir gün havaalanında bagaj bekliyorum. İnsanların bagajların döndüğü bandın etrafında birbirlerinin üstlerine çıkarak valizlerini beklemelerine çok gülerim, bunu bir keresinde anlatmıştım hatırlarsınınız.
O gün de Diyarbakır, İzmir ve Trabzon uçaklarının bagajını aynı banda vermişler. Deli bir kalabalık bandın etrafında, herkes birbirinin üstüne çıkıp valizini yakalamaya çalışıyor.
Ben de Twitter’da azıcık dalgamı geçeyim dedim, “Diyarbakır, İzmir ve Trabzon uçuşlarının bagajları aynı banda verilince kanlı bir valiz yakalama savaşı yaşandı” yazdım.
Okuduğunu anlamayan adamın biri “Siz Diyarbakır’dan gelen valizlerin kanlı olduğunu mu söylemeye çalışıyorsunuz??” diye saçmaladı. Ben cevap vermedikçe coştu, “Melike Karakartal kanlı valiz kulbu ile ne demeye çalışıyor” diye akıllara durgunluk verecek manasızlıkta tweetler yağdırmaya başladı. Önce gülüyordum, sonra baktım adam ciddi, cevap vereyim dedim.
“Açın ortaokul dilbilgisi kitabını, sıfat tamlamalarını okuyun” dedim, ne yapayım. İşe bakar mısınız, adam benim “kanlı valiz kulbu” dediğimi sanıyor! Hani bağlaç olan de’leri, da’ları, ki’leri ayıramıyoruz diyoruz ya, aslında durum daha beter, adam daha okuduğunu anlamıyor! Ve derhal galeyana geliyor!
Dil kullanımından günlük hayata, siyasetten tarih bilgisine, din bilgisinden hayat bilgisine, hayatımızın her anında karşımıza çıkan bu feci cehalet, galeyan kültürü ile birleştiğinde tehlikeli noktalara varabiliyor...
İşte en gözümüzün önündeki örnek: Kadın cinayetlerine, gazeteci cinayetlerine bir bakın, cehaletinden dolayı gaza gelmiş-getirilmiş adamların elini kana buladıklarını görürsünüz...
“Şşşt, naber lan?”
Sosyal medyanın sağladığı erişebilirlik, eskiden geçerli olan kuralları yıktı. Artık kimse ulaşılamaz değil.
Sesini bir “mention”la duyurabiliyorsun. Artık herkes sesini duyurabildiğinin bilincinde olduğu için sanal dünya sokağa da sirayet etti. Dolayısıyla “sokak kuralları” da değişti.
Ulaşılabilirlik duygusu, davranışlara yansıyor. Mesela geçen gün sohbet ederken Soner Sarıkabadayı çok güzel bir şey söyledi, “Artık ünlü olmak konforlu bir şey değil” diye.
Doğru. Eskiden ünlü olmak güzeldi. Çünkü sevilsen de sevilmesen de insan içinde rahatsız edenin olmazdı. Ünlülük sanki seni sokakta rahatsız edilmekten koruyan bir kalkan gibiydi. Sokakta yürüyen adam en fazla göz dikip bakar ya da birbirini dirsekleyip “Aaa, falan değil mi o” derdi. Şimdi sanatçının yüzüne bakıp “Şşşt naber lan?” diyebiliyor. Sanatçının insanlarla kurmaya gayret ettiği iletişim biçimini bir anda darmadağın ediyor. Bu bence çok önemli bir değişim.
Küfürlü, edep yoksunu iletişim, mailler ve Twitter’daki “mention”lara gelince...
Sokakta bir adama küfretsen sana ne yapar? Cesaret edebilir misin? Edemezsin. Ama internet ve kimlik saklama imkanı bunu kolaylaştırıyor.
İnternetin hayatımızı nasıl değiştirdiği meselesine yarın devam edeceğiz. Daha konuşacaklarımız bitmedi...
Paylaş