Paylaş
Bir elin parmaklarını geçmeyecek önemli olaylar dışında okuduklarınız, esasında pek başınıza gelmeyecek, hatta etrafınızda dahi göremeyeceğiniz olaylar; geri kalanı da zamanınızı çalarak sizi orada tutmak için tasarlanmış türde konulardır.
Reklam almak, takipçi artırmak, dikkat çekmek...
Meselenin içini doldurmak, okura bir gram katkıda bulunmak değil, para kazanmak, popüler olmak ve kalmak...
Sosyal medyanın insanı pelteleştiren yönü bir yana, dünyamızı değiştirdiğini kabul etmeliyiz.
20 yıl öncesinden hayli farklı yaşıyor ve düşünüyoruz onun sayesinde.
Kimi toplumsal konuların çözümü yolunda önemli, büyük yalanların ortaya çıkması fazla zaman almıyor.
Fakat öte yandan sabah gözünü açar açmaz telefonuna sarılan ve “Uyurken ne kaçırdım” duygusuyla Twitter’ı açan, haber sayfalarına bakanlar için olumsuz bir yanı bulunuyor.
Dünyada sessiz sakin yaşayan, birbirini öldürmeden, sıradan hayatları olan milyonlarca insan var.
Çoğumuz bu gruba dahiliz.
Elbette hayat bayram değil.
“Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” diyerek olan bitenden endişelenmeyeceğimiz, etrafımızda olanlara sırt çevireceğimiz bir dünyada/ ülkede yaşamıyoruz.
Ancak okuduklarımız, sürekli kendimizi maruz bıraktığımız sosyal medya sayesinde sıradan, normal, sahtekârlık ve yalanla yaşamayan insanların, sıradan hayatların var olmadığına inanmak üzereyiz.
İşte tam da bu yüzden sosyal medya bağımlılığı bizi “anksiyete” sularına taşımadan, “doz ayarı” yapmak şart.
Etrafınıza bakın.
Elinde telefonlarla haber okuyan, okumadığı zamanlarda Twitter’da “ne kaçırıyorum” yoklaması yapan, bunları yapmadığı zamanlarda Instagram ve Facebook’ta “Bakalım diğerleri ne yapıyor” merakını gideren, tüm bunları yapmadığı zamanlarda ise oyun oynayarak vakit öldüren insanlar göreceksiniz.
Onlarla biraz sohbet edin, hayatın zorluklarından, kofluğundan, kötülüğünden, umutsuzluğundan bahsedeceklerdir, kendilerinden başka herkesi eleştireceklerdir.
Telefondan kafalarını kaldırmadıkları için, tek gerçeğin telefon aracılığıyla onlara ulaşan hayat olduğunu zannetmektedirler.
Sosyal medyadaki “şoktan şoka koşturan haberler” aracılığıyla şahit oldukları hayatın içinde toplumun sıradan insanları yoktur.
Zaten o haberlerin içi genelde boştur.
Dolu olanlarda ise “uçlar” vardır sadece, az sayıda insanın başına gelen çok iyi ve çok kötü, çok eğlenceli, çok üzücü, çok neşeli olaylar vardır.
Bir yanda insanları öldüren, sürekli yalan söyleyenler, bir yanda hayatı bir partiymişçesine yaşayan dertsiz tasasız küçük azınlık...
Oysa çoğunluğun kendi küçük mütevazı hayatları, küçük zevkleri, bir evleri ve çocukları, işleri, uçlarda gezmeyen iyi kötü duyguları ve sıradan günlük hayatları var.
Telefondan kafayı kaldırmayınca “hayat algısı” hayli değişiyor.
Sanıyorsun ki başkalarının hayatı ya çok iyi ya çok kötü.
Sanki sen normal değilsin, okudukların normal.
Sanki aradaki milyonlarca insan yok.
Ya kronik mutsuzlar var ya da atom bombası patlasa bile selfie çekip kalpler eşliğinde “Günaydınnnn” diyecek ego tatmin eden, egosunu tatmin etmediği günlerde partileyen keyif insanları.
Sanıyorsun ki herkes ya batmış, ya kutlama yapıp çılgınca eğleniyor.
Değil işte öyle. Değil.
Sabah uyanır uyanmaz ilk iş telefonunuza uzanıyorsanız, bunları dikkate almanızı dilerim.
Paylaş