Paylaş
Birincisi, hep diyorum, başta Yngiliz bilim adamları olmak üzere çok değerli araştırmacılar gelsin, burada araştırma yapsın. Alfabenin farklı harfleri ile tanımlanabilecek milyonlarca enteresan hayat bulma fırsatı yakalayacaklardır.
Bakınız gelmiyorlar, sonra sonuçlar hep çok sıkıcı oluyor, U da neymiş. Bir araştırma yapacak olurlarsa eğer, en çok bulabilecekleri hayat “W” tipi hayat olacaktır, şimdiden söyleyeyim. Ani iniş çıkışlarla, beklenmedik acayip sürprizlerle dolu bir hayat.
Bir mutlu, bir mutsuz. Bir umut arayan, bir umutları tükenen. Bir gün küçük meselelere
sevinç çığlıkları atarken başka bir gün bir “Başlarım Polyanna’ya da sana da” diyebilen.
Ya da, madem grafik olayına girdiler, buralara gelecek olurlarsa “mutlu numarası” yapmaktan bitap düşmüş bünyelerin mutluluk grafiklerini çıkarmalılar. Eminim ülkemiz için hayırlı bir iş yapmış olurlar...
¡ ¡ ¡
Sevgili The Economist, sen biliyor musun ki kaç kişi kariyerine harcadığı enerjiden daha fazla “mış gibi” yaşamak için harcıyor?
Misal, herrr gece çıkıyor, aslında ne kadar sefil bir hayatı olduğunu unutmak için içiyor ve eğleniyor (gibi yapıyor)...
Ofisteyken, uyumadan önce, uyandığında, işe gitmek için adeta bir robot gibi hazırlanırken hayatı üzerine düşünmemeye çalışıyor... Düşünse kafayı yiyecek çünkü, “Bu nasıl iştir, bu nasıl bir adalettir” diyecek. Deli olacak.
Hâl böyle olunca, en güzel yaşlarının büyük bir kısmında, adalet yoksunu bir hayat içinde, ne adamakıllı arkadaşlık ne de aşk ilişkisi kurabiliyor...
Eh, herkes cesaret edemez öyle “Kendine güvensiz hayat”ı tüm açıklığıyla başkalarının önünde yaşayabilmeye. Dolayısıyla herkes “oynamak” zorunda, herkes iyi yaşıyormuş gibi görünüyor, sonra yalnızlığına, sefil olduğunu kendine bile zor itiraf ettiği hayatına geri dönüyor.
Nasıl itiraf etsin, aslında zar zor ayakta kaldığı bir hayata sahip olduğunu? O kadar okulu boşuna mı okudu, o kadar işte boşuna mı çalıştı, ömrünü, saatlerini, yıllarını para kazanmak ve kendine iyi bir kariyer edinmek için boşuna mı harcadı?
Valla, görünürde öyle...
Duble v hayatlar
U da neymiş, W’dir bizim buralarda hayat arkadaş! Bir iniş, bir çıkış, bir iniş, bir çıkış. Ha bu iniş çıkışlar öyle mükemmel bir hayat standardı içinde yaşanıyor da değil elbette. Mutlu olduğun en tepe noktasında bile kaygı var o sebeple.
Eh, koşulları böyleyken gelecek filan da çok net olmadığı için genç kardeşlerim boşu boşuna yaşadığını düşündüğü hayatını, başkalarına göstermemek için üstün çaba harcıyor. Hatta o kadar çok zaman geçiyor ki, buna çok alışıyor. Saçma sapan bir hayatı olduğunu unutuyor. Anormal olan, ona normal görünüyor. Sonra bir terfi-bir mobbing, bir aşk-bir ihanet, bir arkadaş desteği-bir dost kazığı, “W”leri yan yana dizdiği bir hayat yaşıyor.
Genç kardeşimiz, önce temel ihtiyaçlarını yerine getirmek zorunda. Kendine bakmaya, dinlenmeye vakit yok. Durduğu anda geri kalacak. Ayakta kalması lazım, bununla uğraşırken kendisi dışında herhangi bir mesele ile uğraşmaya mecali yok. Önce kendi hayatını düzene sokmalı ki diğer meselelere sıra gelsin.
Fakat Maslow’un piramidine bir türlü tırmanamıyor. Sürekli ayağı kayıp düşüyor.
Yaşlılığa kadar “temel ihtiyaç giderimi” halinde süründüğü için hayatının büyük bir bölümünde dışarıya “mış gibi” görünmek durumunda kalıyor. Yaşlılıkta da durum çok farklı değil aslında, bu defa mini mini w’ler yaşıyor, mutluluk grafiği durmaksızın yukarı çıkmakta demek fazla iyimser bir yaklaşım olur. Ha tabii gençlik yıllarına nazaran daha fazla huzur sahibi olduğuna şüphe yok.
¡ ¡ ¡
“Yıl sonu yıl sonu illa moralimizi mi bozacan bre Habitus” demeyiniz hiç. Hayır yani “mış” gibi yaşıyorsanız da bir zahmet uyanıverin, bari gelen yıl bir işe yarasın, değil mi efendim. Ne demişler, “Erken uyanan çok yol alır.”
Paylaş