Paylaş
Özellikle kebapçı ve meyhanelerde, enteresan bir “müşteri filtresi”; bir başka deyişle “köselenin gücü” diye bir şey var.
Ciddiyim...
Servis elemanlarının gözünde, bir kösele ayakkabı her zaman bir spor ayakkabıdan daha fazla kaale alınır.
Ayağa spor ayakkabıyı giydiniz, biraz da ufak tefek, “zararsız” göründünüz mü, oturacak masa bulamazsınız.
Bir gün sonra saltanat kayığı modeli köselenizle arz-ı endam ediniz, restoran tarafından abartılı jest ve mimiklerle “buyurunuz aman da aman”larla karşılaşabilirsiniz.
Tek mesele “kösele” değil elbette ama müşteri seçmek bu kadar basit koşullara bağlı.
Bu arada, köseleli adam krallar gibi ağırlanırken, olan ötekilere olur.
İngiliz alternatif müzik camiasının has üyesi gibi görünen bir başka genç adam, isterse işiyle dünyayı yönetsin, köselelinin gördüğü muameleyi asla göremeyecektir.
Bu muamele, serviste de kendisini gösterir.
Eğer olur da spor ayakkabılı grup bir masaya oturmayı başarabilirse, köseleli adam “siz” olacaktır, alternatif müzik camiasının has üyesi tipli genç adamlar ise “sen”.
Şef garson köselelinin çevresinde dönmekten vakit bulduğunda gelecek, “Rakına buz ister misin” diyecektir.
Köseleliye ise “Buz ister miydiniz ifinim” diye kırım kırım kırılacak, tüm gece antenleri açmış bir biçimde adamın “kaptan” “patron” nidalarına karşılık vermek üzere yakınlarda gezinecektir.
Ortamdaki köseleli varlığı, diğer insanları zor durumda bırakır.
Çünkü asla iyi servis alamazlar ve düzgün muamele görmezler.
Köseleli masalarındaki kadın profili de pek şaşmaz.
35 santimetre topuklu ayakkabılarıyla, yüzlerindeki terracotta katmanıyla, taşlı-pullu-allı-güllü uçuşan yaz kıyafetleri ve sahneye çıkmaya hazırlanan Sibel Can yoğunluğunda parfümleriyle ortama damgalarını vururlar.
Hal böyleyken onlar ortamda “düzgün servis edilmemesi halinde şef garsonun başına dert açacak masa” olarak değerlendirilir ve masalarından kuş sütü bile eksik olmaz...
Gençler!
En büyük eksiğiniz kösele!
Manzara şu: Köseleli’nin masası yukarıda anlattığım gibiyken, diğer tarafta spor pabuçları ve dağınık saçlarıyla İngiliz alternatif müzik camiasının has üyesi görünümlü gençler ve birtakım düz ayakkabılı ve beti benzi atmış görünümlü kızlar var.
Diğer masayla aynı parayı ödeyecekler, hepsinin işleri güçleri yerinde, aynı bahşişi bırakacaklar ama kösele, terracotta, dal-gül ve “kaptağğğn!” diye haykırabilme eksikleri, onları “restorandaki baskın olmayan taraf” yapıyor.
Bir istekleri olduğunda seslerini duyuramıyor, bir noktada servis elemanını kendilerine baktırabilmek için neredeyse toplu modern dans gösterisi yapıyorlar.
Öneriyorum. Bir restorana gideceğiniz zaman siz erkekler, köselelerinizi, kumaş pantolonlarınızı üstünüzden, araba anahtarlarını ve telefonlarınızı ellerinizden eksin etmeyiniz.
Siz kadınlar ise, yaralı ceylan gibi yürüyeceğiniz topluklularınızı, uçuşan taşlı pullu kıyafetlerinizi ve beynin kokuyu algılayan bölümünü felç eden parfümlerinizi bol bol sıkmayı ihmal etmeyiniz.
Bu koşulları yerine getirdiğinizde, harika bir gece geçireceğinizden emin olabilirsiniz.
Paylaş