Şu Facebook’taki “status”ların hastasıyım. Bilmeyenler için açıklayayım.
Facebook sayfanızda isterseniz o anda ne yaptığınızı yazabileceğiniz bir bölüm vardır. Herkes bir şeyler yazar bu alana. O kadar popüler bir hadise ki bu artık, yazılan cümlelerden karakter analizi filan bile yapabilirsiniz... Mesela “vıcı vıcı” insanlarını şu cümleden tanıyabilirsiniz: “Tatlişkosu cicikosunu çokk seviyoooo...” Manidar mesajlarla gizem yaratan insanları da şu tip beyanlardan: “Gözlerimden yaş değil kan damlıyor...” Sonracığıma, yaşantısını ıngilizce aktaranlar: “My brother is coming to town with Mr. And Mrs. Smith today and we’ll all go to the seaside.” Sonraaa, en az bir tane “ilginç insan” (Hani “Ne dedi ya şimdi bu??” dediğiniz türden): “Sübje ve lokomotif... Ya da bir okaliptüs...” Ve son olarak, mühim işler peşinde olduğunu bildirme ihtiyacı olanlar: “Mişel Obama’yla buluştuk, bana ‘Kollarım güzel mi?’ diye sordu... Washington D.C. süperrr bi şehirrr!!!” Daha neler neler... Çok eğlenceli oluyor bunları okumak. Ne yaptığını cümle aleme duyurmak adeta bir gelenek artık... Hatta Facebook’un sadece bu “status” durumunu iş bellemiş, kullanıcılarına sadece ve sadece “şu anda ne yapıyorsunuz?” diye soran bir “sosyal ağ” sitesi var: Twitter. Siteye “Modern zamanların telgraf sistemi” benzetmesi yapılıyor. Biliyorsunuz, artık hayatımız bilgisayarla, internetle geçiyor. Yani “sıcak temas” kadar “internet teması” da çok mühim. Hatta daha da mühim desem yeridir. Seçimler yaklaşırken, durumu idrak eden politikacılar seçim kampanyalarında Bizimkiler dizisindeki Halil Pazarlama minibüsü anonsundan bir adım öteye gidemeyenlere fark atacak, orası kesin. Mesela Mustafa Sarıgül internetin kurdu olmuş yahu! Ekşi Sözlük’te okudum, en popüler sosyal paylaşım sitelerinde aktif hesabı var. Twitter mı dersiniz, Friendfeed mi dersiniz, Flickr mı dersiniz, Facebook mu dersiniz... şöyle bir göz attım, tüm bu sitelerde her hareketini yazıyor. Mesela televizyon programlarına çıkacağı zaman haber veriyor, gün içinde yaptıklarını anlatıyor... Analog çağda kalmış politikacılara örnek olmalı bu. ınterneti akıllıca kullanmak, sinir hoplatan seçim arabalarından, çirkin bayraklardan, kelle fotoğraflarından daha iyi bir fikir değil mi?
Bavulumda neler var?
Siz bu satırları okurken ben çok uzaklarda olacağım sevgili okurlar. O değil de, bu satırları yazarken, bir yandan da bavulumu hazırlarken çektiğimi bir ben bir de “güllebavul” kadınları bilir. şimdi sorarım size: Tüm kadınlar mı bavul hazırlamayı abartıyor? Yoksa sadece ben mi? Bavulu evden sokağa indirmek için vinç çağıracaktım, o derece. Ne o? Alt tarafı bir hafta yokum. Eğer havaalanında bavulunu sürükleyerek arkadaşlarına yetişmeye çalışan biri varsa, gelin merhaba deyin, işte o benimdir. Ne olacak bizim bu halimiz? Bir haftalık seyahate bütün gardırobu sığdırmışım. Dedim ki, böyle olmaz, eleme yapmalıyım. Yarabbim, neler çıkıyor... 4 kot (bir dar, bir az dar, bir bol, bir az bol) 5 ayakkabı. (2 düz çizme, bir Converse, bir spor ayakkabı bir de topuklu çizme) Yaklaşık 4 ay yetecek kadar iç çamaşırı. (Önemli olan iç güzelliği!) 6 aydır sürmeyi aklıma getirmediğim bir takım kremler. (Seyahate krem sürmek için çıkıyorum sanki!) Fön makinesi, saç maşası, çeşitli ebatlarda taraklar, fırçalar... (Bavuldan bir de cenin pozisyonunda kuaför çıksa, tam olacak!) Noter huzurunda yaptığım eleme sonucu yarıya indirmeyi başardım. Yine de valiz benden ağır, içinde sanki ferforje mobilya takımı var. Çıldıracağım. şu seyahat zamanlarında erkek olasım, her şeyi ceplerime doldurup kapıyı çekip çıkasım geliyor sevgili okurlar!