Paylaş
“Adam” bile demek istemiyorum aslında, taraftar zaten demiyorum, öyle taraftarlığın olduğu bir dünya yok.
Ona ancak cehaletin ve güce tapınma halinin kültür-fiziği derler, başka bir şey de demezler.
Nasıl oluyor da insan dediğimiz, hani o diğer canlılardan zihni ile ayrılan varlık bu hallere düşebiliyor?
Saf saf sorarak başladım ama derdimiz herhalde “saf saf sinirlenip sahaya atlamış takım taraftarı” değil.
Derdimiz maç değil, futbol değil.
Biraz daha gerilerden alalım isterseniz.
***
Kontrolsüz cehalet cehalet değildir sevgili Ortaçağ karanlığına batıp çıkmaktan yorgun düşmüş Habitus okuru.
Fakat kontrollü cehalet çok güzel bir şeydir biliyor musun?
Cehaleti ve “sınırlı” bilgiyi kontrol etmek de çok güzel bir şeydir.
3. dünya ülkelerinde fırsatçıların güçlenmesine olanak tanıyan bu sisteme “toplum mühendisliği” derler.
Neler yapabilirsin? Pek çok şey. Zaten millet okumaya meraklı değil, okumak isteyeni de çaktırmadan kendi kalıbına, sabırla, yıllara yayarak uydurabilirsin mesela. İşe böyle başlayabilirsin.
İşler ilerlediği zaman başka acayiplikleri de normalleştirirsin, kelimelerin anlamlarını değiştirirsin, senin işine geldiği türde bir toplum olacak ya...
Mesela “iyilik”. Büyük işleri etrafındakilere dağıtırsın, onlar da kendi etrafındakilere...
Hem zengin olursun, hem de “ben kazanayım, sana da kazandırayım” mekanizmasıyla iyilik, sevap sularına da girmiş sayarsın kendini.
Sayende hayatı kurtulmuş, kurtulmak ne kelime, “cebi doldurmuşlar ordusu” yaratabilirsin.
Farklı sektörlere dağılmış bu adamlar, öyle stratejik konumlarda durmaktadırlar ki, sana toplumu kontrol edebilme imkanı tanır.
“İnanç” kelimesinin de anlamı değişmiştir.
Her nasıl “iyilik”, “ben kazanayım, sana da kazandırayım”a dönmüşse, inanç da işine geldiği gibi çevrilebilir bir kavram haline dönmüştür. Pek çok şekilde kullanırsın bu kelimeyi hayatında. Etrafına adam toplamak için, güç kazanmak için hoyratça kullanırsın.
Güç kazanmak için daha çok insana ihtiyacın vardır, gönüllerinden girer aklının dehlizlerinden çıkarsın.
Bilirsin, o dehlizlerde nasıl da zincirlerinde duramaz deli bir kan vardır.
Bebekliklerinden itibaren insanlığın doğasına ters yöne doğru itilmişlerdir çünkü.
Bastırılmıştır, okuyamamıştır, dayak yemiştir, kadından uzak kalmıştır, hınçlıdır, hırslıdır...
Sözlerinde inanç kelimesi eksik olmaz ama küfürün en hasını onlar bilir, onlar eder.
Onlar da “inanmak” dedikleri kavramı pek yanlış anlamıştır.
Sorsan, hep haksızlığa uğramıştır ve devranın döneceği, kendine yapılanların intikamını kat be kat alacağı, içindeki enerjiyi boşaltacağı günü beklemektedir.
Sen de iyi bilirsin o deli enerjiyi neyin tetikleyeceğini.
Planını o enerjiyi yönlendirmek üzerine kurarsın.
Senden farklı düşünenlerin karşısına çıkarabileceğin, senden farklı düşünenleri “yıldırabilecek” binler, hatta milyonlar vardır artık...
Koca bir toplumu istediğin türde haberlerle “bilgilendirirsin”...
İstediğini gösterir, istediğini göstermezsin.
Uzaktan yakından birbiriyle ilgisi olmayan, yan yana bile gelmeyecek kavramları birleştirir, bu hayali gerçek bir suça bile dönüştürebilirsin...
Bilgi, izan, sağduyu sahibi 100 kişinin karşısına 50 bin kişi bile çıkarabilirsin.
***
Ha, fark etmez.
Neden, biliyor musun?
Yaşadığımız evren basit kurallarla çalışıyor.
Hepimizin birer nokta kadar bile değerinin olmadığı o evrende, burada çalıştığını sandığın o “ben elmaya armut dedikçe o elma armuttur” çalışmıyor.
İnsan elinde güç olunca herhalde unutuyor ama evrende elmaya elma, armuda armut, iyiye iyi, kötüye kötü deniyor.
Müsamerelerle hayat geçmiyor.
Gerçek bir tane ve hiç değişmiyor.
Paylaş