Paylaş
Çok arayı açmadan en son konuştuğumuz yol maceralarına devam edeyim istiyorum:
Evet, en son diyordum ki, yalnız yolculuk dediğimiz hadisede insan çok şey öğreniyor.
En fenası da nedir biliyor musunuz? Şöyle koluna yaslanabileceğiniz, omzuna başınızı koyabileceğiniz bir dostunuz/sevgiliniz yerine yanınızda kupkuru bir yabancının olması. İşin yoksa sevgilinle oturur gibi dip dibe otur, rahat etmeye çalış.
Adam sen yemek yerken lokmanı saysın, izlesin de izlesin, dergine, kitabına “ne okuyor acaba” diye “göz misafiri” olsun, her kımıldandığında kafasını 90 derece çevirip baksın...
Yahu, arkadaş, al bir dergi, tak kulağına müziğini, izle filmini, bak keyfine. Niçin yanındakini izliyorsun? Bir sürü boş vaktin var, niçin bu fırsatı bana değil, kendine bakarak değerlendirmiyorsun.
Hayır yani, eğlenceli de bir şey yok ki izlenecek bende. Yemek yiyorum, okuyorum, uyuyorum işte; senin yaptığının aynısı; bir şey yok.
Hah bir de uyuma derdi var, onu da atlamamak lazım.
Tabii istiyoruz ki, hepimiz uyuyan güzel gibi görünelim. Olmadı, bir Arzum Onan narinliğine sahip olalım, kirpiklerimiz titreyedururken, karşımızdaki bizi, azıcık sarsılsa kırılacak porselen bebek gibi bir şey sansın.
Hatta o kadar güzel uyuyalım ki, -mesela- sevgilimiz uyuma şeklimizden etkilenip kulağımıza aşk sözcükleri fısıldasın.
“Allah’ım bu kadar güzel uyuyan bir kadın olabilir mi” filan desin.
Maalesef. Olmuyor. Olmaz.
Söyle, sevgili “ben hayatta horlamam” diyen Habitus okuru kadın.
Sen erkek olsan RÖAARR diye sesler çıkaran bir kadının kulağına aşk sözcüğü fısıldar mısın? Zaten fısıldasan da duymaz.
Ağzını çlap çlap yapıp poposunu dönerek horlama seansına devam eder.
Sorarım size, bir kadının kendi horlamasına uyanması kadar fenası var mıdır?
Yemin ediyorum, uyandıktan sonraki o “Allah’ım, acaba nasıl görünüyordum” endişesi insanı verem eder.
Hayır yani yanındakine de soramazsın “Aslanımsı-kaplanımsı ya da lamamsı bir durum var mıydı” diye...
Kendi horlamasına uyanmış kadını, adeta meltemde uçuşan ipek bir eşarp formu almış el hareketleri, “Ehmm, ben aslında narin bir kadınım” diyen-kırımmm kırım kırılan vücut dili ve derhal çantadan çıkarıp taktığı güneş gözlüğünden tanıyacaksınız.
Ona “Merhaba, horlayan kız! Sen böyle de güzelsin!” deyiniz.
Sevgiyle kucaklayınız.
Akrobasinin böylesi
Bilirsiniz ki, uçak yolculuğu yapmak, iklim değiştirmek, adeta bir Kate Middleton prensesliğindeki hassas ciltlerimizi çorak topraklara döndürüyor. Bunu engellemek için de bol bol su içiyoruz. Tabii su içince ne oluyor?
Çişimiz geliyor.
İşte yalnız seyahat eden bir kadının en büyük sınavıdır bu, sevgili böbrekleri hassas Habitus okuru. Hadi yaz olsa tamam, nispeten hayat daha kolay olacak ama...
Kazağın üstüne hırka, hırkanın üstüne kaban giymişim, sırtımdaki havan topu gibi ağır sırt çantası yetmemiş, iki omzuma da içi kitap-dergi dolu iki çanta daha asmışım.
Tüm bunların yanı sıra, temkinli bir teyze olduğum için içi ıslak mendiller, mini sıcak su tulumu, dikiş seti, krem-mrem falan dolu başka bir torbamsı çanta daha taşıyorum.
Şimdi bunların hepsini tuvaletteki kancaya asamazsın tamam mı... Kaç kere askı koparmışlığım vardır bu çantalar yüzünden. Yere de koyulmaz. Mecburen soyunmaksızın ve elindeki çantaların çoğunu bırakmaksızın, bir de etrafına dokunmaksızın, en has ip akrobatını bile kıskandıracak bir denge tutturarak işini göreceksin.
Hayattan nefret ettiğim bir an varsa, evet, işte o an bu andır sevgili yolculukzede Habitus okuru. Bu andır.
İşte şu sahneleri yaşamamak için - süperzeka olmamı da atlamayayım tabii- hiç su içmedim ve bir süre sonra beynim kuruduğu için başımda şimşekler çakmaya başladı. O kadarla kalsa iyi; cildim o kadar kurumuş ki, uçakta esnerken ağzım yırtıldı. Ciddiyim.
İşte, jetlag olsun, grip olsun, ağız yırtılması olsun, enkaza döndüm, bugünlük pes ediyorum.
Yarın yeni maceralarla tekrar birlikte olalım diyor, iyi günler diliyorum.
Paylaş