Paylaş
Çeyrek finalde oynayacak olan Potanın Perileri, Rusya ile karşılaşacak.”
Sanki birileri çıkmış, “Eğer Türkiye A Milli Voleybol Takımı ve Türkiye A Milli Basketbol Takımı ile ilgili bir haber söz konusu olursa, “Milli voleybolcularımız, basketbolcularımız demek yasaktır. Eğer Potanın Perileri ve Filenin Sultanları tanımlarını cümle içinde en az bir kere kullanmazsanız size ceza vereceğiz.” demiş.
“Sporcu” kelimesinin artık olumsuz bir anlamı var herhalde. Ya da “sporcu” demek yasaklandı haberimiz yok!
Bir tanıma bu kadar saplanıp kalınca, şöyle bir haber duysak şaşırmayacak hale geldik:
“Potada uçuşmayı başaramayan Hırvatistan’ı ellerindeki sihirli değnekleriyle görünmez yapan Potanın Perileri, çeyrek finalde Rusya’nın üzerinde uçuşacak.”
“Filede sultanlıklarını sürdüremeyen sultanlarımız, has bahçelerine geri dönüyor.”
“Rüzgarın kızı, ters esen rüzgarlara meydan okudu.”
Gerçi Nevin Yanıt’a genellikle “Milli Atletimiz” veya “Avrupa Şampiyonu” denilerek “haksızlık” yapılıyor. Güreşçilerimiz için de aynı “problem” geçerli. Mesela bronz madalya Kazanan Rıza Kayaalp’in haberlerinde kuru kuru “Milli Güreşçi” yazılıyor.
Madem voleybolcularımıza “Filenin Sultanları”, basketbolcularımıza “Potanın Perileri” diyoruz, artık onları “Milli sporcularımız” diye tanımlamıyoruz, Kayaalp’in geçtiği her cümlede “Minderin Padişahı”, “Arenanın Fatihi” diyelim.
Haberlerde izleyicinin tek beklentisi “doğrudan bilgi” olmasına rağmen zorlama bir duygu seli yaratmak için benzetme sanatı için kendimizi kasalım. Lakaba doyalım.
Türkiye A Milli Voleybol Takımı, Türkiye A Milli Basketbol Takımı kulağa çok daha resmi ve duygu yoksunu geliyor şüphesiz, fakat “periler”, “sultanlar” derken lakap kullanımının fena halde suyunu çıkardık.
“Milli sporcularımız” deyince de güzel.
Her diyet herkese uymaz
Bir ünlü kilo verdiğinde derhal altın reçeteler, diyet listeleri havada uçuşur.
Hadise verdiği kilolarla bikinili görüntülenince, beslenme koçu Şeyda Coşkun müşterisinin nasıl beslendiğini anlatmış: “Bir sabah yulaf yiyor, diğer gün ise omlet. Ya da bir diğer gün peynirli kahvaltı yapıyor. Ama aynı anda hem peynir, hem yulaf vermiyorum. Karbonhidrat ile proteini çok karıştırmıyorum. Bol bol sebze yemeği yediriyorum. Yanında mutlaka yoğurdu oluyor. Mesela bir sabah yulaf yiyorsa, öğlen sebze yemeği ve yanında yoğurt, akşam da ızgara etini yiyor. Ara öğünlerde ise ayran ve bitki çayları veriyorum”
Bunlar her ne kadar genel geçer “anahtar” beslenme haritasını tarif eden sözler olsa da, bir kişiye uyan ve iyi kilo vermesini sağlayan sistem, genellikle bir başka kişide çalışmaz.
Herkesin bünyesi, bedeni farklı. Eminim Coşkun da bunu en iyi bilen koçlardan biri...
Fakat “diyet tavsiyeleri” söz konusu olduğunda “Herkesin diyeti kişiye özeldir, birine uyan başkasına uymaz” demeyince “beyan” eksik kalıyor...
Coşkun’un Hadise’ye uyguladığı diyet tarifini okuyarak “demek ki protein ve karbonhidratı karıştırmamak gerekiyormuş” diyen bir dolu insan var/olacak.
Şunu unutmamalı, “Karıştırmama” meselesi birçok bünyede çalışmayan bir beslenme yöntemi. Doğru beslenmek için protein, karbonhidrat ve yağı dengeli bir biçimde tüketmek gerekiyor.
3 besin grubunu ne zaman ve hangi yöntemle tüketeceğiniz ise bünye bu besinlere nasıl tepki verdiğiyle ilgili. Bunun kararını da ancak sizinle kişisel olarak çalışan bir beslenme uzmanı verebilir.
Bir başkasının bu 3 besin grubunu karıştırmayarak incelmesi, sizin de öyle yaparak kilo vereceğiniz anlamına gelmiyor.
O nedenle “herkesin diyeti kendine” demek şart.
Paylaş