Kötüyü dilemek

Yeşim Salkım canımı yakan her kadın için şunu diledim “Umarım bir gün evlenir, evlat sahibi olur ve aldatılır” diyor.

Haberin Devamı

Ardından da ekliyor: “Cennet, cehennem hepsi bu dünyada ve herkes ektiğini biçiyor.”
Kötülük yapan bir adamın arkasından kötülük dilemek, başına tatsız bir hadise gelince de “Bak ben demiştim, zaten dilemiştim, kötülük yapan kötülük bulur” demek niyedir? Adaleti biz mi dağıtıyoruz?
Dileklerimiz “emir” ya, başımıza iş açan adamın ileride başına iş açıldığında bunun sebebinin bize yapılan kötülükler olduğuna eminiz adeta.
Peki sorarım sana sevgili adalet duygusu sahibi Habitus okuru, kimin başına kötülük geleceğini, hayat karartan sahtekârlıkların bedelini nasıl ödeyeceğini biz mi belirliyoruz?
“Cennet ve cehennem bu dünyada” diyor Salkım, biz mi karar veriyoruz kimin ne yaşayacağına?
“Eden bulur”a inanmak güzeldir, yapılan kötülüğün yerde kalmayacağını düşünmek insanı rahatlatır, hafifletir ama...
“Bana zarar veren bütün kadınların aldatılmasını diledim” biraz fazla değil mi, sorarım sana...

Haberin Devamı

Çok sıkıldım!

“Yeni sevgilisiyle yakalandı” cümlesinden: Yahu adam takmış sevgilisini koluna sokakta geziyor. Gören de umuma açık alanda cinsel ilişkiye girerken yakalandı sanır! Ayrıca “yakalanmak” nedir arkadaşım? Adam yürüyor. Bırak yürüsün yahu.

Teoman’ın müziği bırakması üzerine yapılan yorumlardan: “Bence döner”, “Bence üç ay sonra döner gibi yapar ama dönmez, sekiz ay sonra kesin”, “Döner ama yine bırakır”, “Döner ve dönüşü çok büyük olur”, ha bir de “Dağdan bir Teoman gelir döne döne” diyelim tam olsun.
Valla ne diyeyim, ben de Teoman olsam, ben de “Beni rahat bırakabilirseniz sevinirim” açıklaması yapardım.

ÖSYM skandallarından: Talihsiz gençlerimizi ve ailelerini sinir hastası yaptıkları için kendilerine ne kadar teşekkür etsek azdır. Bence artık “ÖSYM travması” bir psikyatri terimi olmalı.

Reklam suistimalinden: Şöyle bir gerçek var: Reklam dünyasında bilinir ki ramazan ayında gıda alışverişi iki katına çıkar.
Bunu fırsat bilen gıda markaları da elinizi uzattığınızda kapıp yemek isteyeceğiniz lezizlik ve caziplikte şiş kebap, dumanı üstünde tavuk, nefis sucuk, susuzluğa çare meşrubat, birbirinden şahane yiyecek ve içecek reklamlarını ekranlarda döndürmeye başlar.
Neden? Oruç sebebiyle akşam güneş batmadan ağzına lokma koymayan insanlar izlesin, canı çeksin de akşama eve sucuktu, etti, efendime söyleyeyim meşrubattı, satın alıp bunlardan getirsin diye.
Yazık, günah diyeceğim ama ne yazık ki “malını satma dünyası”nda durumlar böyle. Kapitalizmle dini meseleler yan yana gelince “vicdan kaosu” yaşanıyor.
Fakat anlamadığım bir konu var. Bir fırın reklamı dönüyor böyle şişlerin tavukların lezzetli lezzetli gözümüze sokulduğu.
İyi de kardeşim adamın canı fırını değil kebabı çekiyor o esnada, bilmem anlatabiliyor muyum.
Hayır reklamcı değilim ama bu mudur malını satma stratejin yahu?

Yazarın Tüm Yazıları