Paylaş
Şehirde trafik ışıkları da çalışmıyor. Kavşaklarda ne yapacağını asla öğrenme ihtiyacı duymayan yurdum sürücüsü, “önce ben geçicem” diye tutturmuş, önce o geçmiş ama denizci düğümü gibi kilitlemiş trafiği.
Herkes kornaya basıyor, kornaya basınca açılacak ya...
Garip bir sessizlik var çevrede. “Afet sonrası sessizliği” gibi. Haber almak istiyorsun, ne elektrik var, ne internet, elindeki gazetenin dünden kalan “şok haber”iyle idare etmek durumundasın.
Ne oluyor? Neden elektrik kesildi?
Sebebini öğrenmene olanak yok, zira 200 yıl geridesin elektrik yokken. Elektrik gelmezse, belki yarına öğrenirsin... O da “şehre inebilmiş” konu-komşudan.
Akşam oluyor. Tüm gün elektrik gelmemiş, internet de yok, ancak telefonunla -o da zar zor- arama yapabiliyorsun.
Pilli bir radyo olduğunu hatırlıyorum evde, onu açayım bari, el yordamıyla doğru kanalları bulabilirsem haber dinlerim diyorum, fakat haber alabileceğim kanallar “tekel yayın” yapıyor, malum.
Sadece bir kişinin konuşmasını duyuyorum, yakalayabildiğim haber kanallarından yayılan... Şaşırmıyorum.
Müzik, dini yayın ve o saatlerde ortak olarak verilen konuşmadan başka bir hareket yok yurdumun radyolarında.
Yayın pek “sınırlı.” Verilmesi uygun bulunan haberler filtrelenerek veriliyor.
Kim bilir ne oluyor o esnada, gerçek bilgiye ulaşmak olanaksız.
Güzel ülkemizin nasıl bir yere dönüştürüldüğünü idrak etmek için elektriğin gitmesi yetti.
Saatler süren elektriksizlik, çaresizliğimizin, ne halde olduğumuzun sağlaması oldu.
Büyük bir deprem olduğunda, elektrik, doğalgaz ve su kesildiğinde, haber alma araçları fonksiyonsuz vaziyette; cep telefon şebekesi yoğunluktan çökmüş iken, ne halde olacağımızı hayal bile edemedim.
Gördük ki, ‘99 depreminden ders alan olmamış. Bir hazırlık yapan hiç olmamış. Bir afet söz konusu olduğunda kimsenin B planı yokmuş.
Bırakın B planını, hiçbir planları yokmuş.
Bildiğin kelle koltukta yaşıyoruz.
Gördük ki, bir afet söz konusu olursa, kendi başımızayız.
¡¡¡
National Geographic’teki “Kıyameti Bekleyenler” programı, istatistiki açıdan pek mümkün görünmeyen bir afet sonucunda söz konusu olabilecek kıyamet gününe karşı hazırlık yapanları anlatır...
Hazırlıkları ortalama bir insanın yaşama koşullarına göre ekstrem veya gereksiz görünür, zira büyük miktarlarda yiyecek, su stoğu yapmaktadırlar.
Kimisi kendi yiyeceğini ve enerjisini üretecek kadar işi ileriye götürmüştür.
Olası bir yağmaya karşı kendilerini savunacak teknik becerileri ve ekipmanları vardır.
Kısacası, tamamen kendi hayatlarını, bir dış kaynağa bağımlı olmaksızın sürdürecek koşulları yaratmıştır bu insanlar.
Görünen o ki, “Kıyameti Bekleyenler”dekiler gibi yaşamak, Türkiye’de olası bir afette hayatta kalabilmek için tek çaremiz.
Nükleer yasası da geçti...
Şimdiden hepimize geçmiş olsun, hatta başımız sağ olsun.
Paylaş